Salı, Aralık 29

Jude Law

Doğruya doğru, aşk filmlerinin sarışın mavi gözlü çapkın çocuğu olduğu için pek sevmezdim ben bu İngiliz'i. Ha başka filmde oynamadı mı, oynadı tabii ancak mütemadiyen yan rolde. Bir My Blueberry Nights gibi, Closer gibi, The Holiday gibi ön planda sayılmazdı yani. Uzatmayalım, halen pek sempati beslemiyorum ama hafiften kanım ısınmaya başladı desem yalan olmaz. Zira Closer'da Natalie'den yediği tokatın acısını başka kadınlardan çıkarma çabalarına son verip daha ele avuca gelir filmlerde görür olduk son zamanlarda.

Sleuth'ta Michael Caine ile 2 kişilik bir gösteride yer alan aktör, bugünlerde Sherlock Holmes filmiyle tekrar adından söz ettirmeye başladı. Film Amerika'da geçtiğimiz Cuma vizyona girdiyse de, ülkemizde vizyona girmesine daha 2,5 haftalık bir zaman var. Dolayısıyla sadece fragmana bakarak ne kadar sağlıklı yorum yapabiliriz orası şüpheli.

Biz Jude Law'ın sıradaki filmine ait haberi paylaşalım sizinle. Law, Nisan ayında gösterime girecek olan filminde, başrolü Forest Whitaker ile paylaşıyor. Ve üzgünüm, bu sefer Jude'un gönül eğlendireceği sahneler pek yok gibi. Bazı sitelerin fragmanını göstermek için bile 18 yaş onayı istediği filmde Law ve Whitaker, kanlı bıçaklı görevlerin birini bitirip diğerine başlıyorlar. Fazla romantizm Law'ın psikolojisini epey bozmuş görünüyor!

Fragmanı vermeden doğum günü çocuğumuza da son bir mesaj yollayalım: Doğum günün kutlu olsun Jude (37)!

Filmin Fragmanı:


Film hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz:

Repo Men Red Band Trailer: Jude Law Gets Really, Really Bloody - Film School Rejects

Pazar, Aralık 27

Kısa Kısa #1

Sinema Vesaire Blog'da ağırlıklı olarak film tavsiyesi yazmaya çalışıyorum; ancak ilgimi çok çeken haberler olursa onlara da değiniyor ve bazı heyecan verici filmlerin fragmanlarını da paylaşıyorum. Ancak paylaşmaya değer gerçekten çok haber var ve hepsi de uzun uzadıya yazılacak kadar fazla şey içermeyebiliyor. Bu tür ufak haberleri Twitter hesabımda paylaşıyor olsam da Twitter herkesin kullandığı bir araç değil ve diğer twitlerim arasına karışıp gidiyorlar. Bu sebepten artık böyle ufak başlıkları maddeler halinde ve mütemadiyen haber linkleriyle birlikte "Kısa Kısa" başlığı altında paylaşmayı düşünüyorum. Buna da bu post ile başlamış olalım.

  • Brittany Murphy'den başlayalım söze... Başta Sin City ve 8 Mile'dan bildiğimiz ve çoğunlukla yan rollerin kadını olan Murphy, 32 yaşında hayata veda etti. İlk çıkan haberler kalp krizi diyordu, sonradan klasikleşmiş uyuşturucu dedikoduları başladı ve en son "Anoreksiya Nervoza"dan şüphelenildiği ortaya çıktı. Bilmeyenler için Anoreksiya Nervoza kısaca, ölüme kadar giden psikolojik bir "abartılı diyet" hastalığı. Hafızalarımızda iri ve güzel gözleriyle yer eden oyuncunun ölümü ister istemez üzdü bizleri. Başrolünde oynadığı ve çekimleri tamamlanan Abandoned isimli filminin ise yayınlanıp yayınlanmayacağı henüz belli değil.
  • Görünen o ki 2 boyutlu sinema fazla geçmeden tarihe karışacak. Gelen son haberler Ridley Scott'un yeni filmi Robin Hood'un da 3-D ile gösterime girebileceği yönünde. Şimdiye kadar daha çok bilim kurgu filmlerinde tercih edilen bu teknoloji bir ortaçağ filmine ayrı bir hava katacaktır şüphesiz.
  • Vanilla Sky'daki ilişkileriyle akıllarda yer eden Tom Cruise ve Cameron Diaz ikilisi Knight & Day filminde tekrar bir araya geliyorlar. Tom Cruise esprili bir ajan ve Diaz kendini olayların ortasında bulan bir kadın. Bu sefer iyi anlaşacaklar gibi görünüyor. Filmin eğlenceli fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
  • Şu sıralar piyasada aşırı iyimser bir söylenti dolaşıyor: Yeni bir Star Wars filmi. Bize haberi aktaran yazar uzun süre LucasArt'da çalışan bir dostundan yeni gelecek bir online oyun, TV dizisi/serisi ve film hakkında bir şeyler duyuyor. Ve haber bizim masamıza kadar geliyor. Güzel haber tabii ancak Lucas'ın son zamanlarda güttüğü bu ticari kaygı ister istemez bizi tedirgin ediyor. Umarız dolarlardan kapitone kefen yapma gibi bir niyeti yoktur!
  • Kocası Inglorious Basterds'la ortalığın tozunu attırınca Angelina Jolie de örgüleri bir kenara bırakıp ajanlığa tekrar soyunmuş anlaşılan. Jolie'nin yeni filmi Salt'ın fragmanı bilindik ajan filmi tadında başlıyor ancak daha sonra bizi beklediğimizden fazlasını görebileceğimize ikna ediyor. Temmuz uzak bir vakit ancak öncesinde fragman bizi teselli edecektir. Buraya tıklayın.
  • David Fincher'ın yeni filmi The Social Network, Facebook'un kuruluşunu anlatacakmış. Filme dair çok somut bilgiler bulunmasa da Mark Zuckerberg karakterini Jesse Eisenberg'in oynayacağı biliniyor. Film Facebook'tan bahsettiğin için haberinin "The Social Network Ekim ayında bizi dürtecek" şeklinde duyurulması ve oyuncu kadrosuna eklenen Rashida Jones için de "Rashida Jones, David Fincher'ın arkadaşlık teklifini kabul etti." ifadesinin kullanılması pek tabii normal.
  • Mel Gibson'un sıradaki projesi Vikingleri anlatan bir film olacak ve film için esas Viking'ini bulmuş: Leonardo DiCaprio.
  • Konuya nefis bir video ile son verelim. 2007'den bu yana her yeni yıla yaklaşırken önceki yılın filmlerinin unutulmaz sahneleriyle birer video hazırlayan Kees van Dijkhuizen, 2009 için de bir video hazırlamış ve adı: 1 Yıl, 342 Film, 12 Ay Yapım Süreci, 7 Dakika. Bu isimden sonra video için daha fazlasını söyleyemeyiz herhalde. İzlemek için buraya tıklayın.

Cumartesi, Aralık 26

2009 Biterken: Son 10 Yılın En...

2009 son bulurken popüler internet sitelerinde oluşturulan "son 10 yılın en iyi filmleri" listelerinin çoğaldığını görüyoruz. Listelerde başı çeken filmler City of God, Pan's Labyrinth ve The Dark Knight. Benim şu anda böyle bir listem yok ancak olsa da mevcut olanlardan çok farklı isimler içereceğini sanmıyorum. Ben sadece son 10 yılın en iyi filmini seçebiliyorum, o da The Dark Knight.

Ancak diğer internet siteleri tarafından hazırlanan bu listeleri sizin için derledim.

Diğer internet sitelerinin "decade list"lerine göz atmak isterseniz,

  • Film School Rejects'in son 10 yılın en iyi 30 filmi listesi için buraya,(Sıralama yok)
  • FlickChart'ın en iyi 10 film listesi için buraya,(#1: The Dark Knight)
  • PasteMagazine.com'un en iyi 50 film listesi için buraya,(#1: City of God)
  • CineMatical.com'un türe yönelik yaptığı liste için buraya,
  • Quentin Tarantino'nun 2009'un en iyi 8 filmi listesi için buraya,(#1: Star Trek)
  • MetaCritic.com'un son 10 yıldaki en iyi 100 film ve en kötü 50 film listesi için buraya,(#1: Pan's Labyrinth)
  • Film School Rejects'in en iyi 20 yabancı filmi için buraya,(Sıralama yok)
  • Film School Rejects'in en kötü 15 filmi için buraya,(Sıralama yok)
  • Blog dünyasından Flying Dutchman'in en iyi 10 filmi için buraya,(#1: Oldboy)
  • Ve dünyanın en büyük sinema sitesi IMDb'de kullanılan oylara göre ortaya çıkan son 10 yılın en iyi 25 filmi için de buraya tıklayınız.(#1: The Dark Knight)
Ve tüm bu isimlerin dışında son bir liste daha var ki ondan ayrı bahsetmek en uygunu.

Ülkemizde de bir dönem Türkçe olarak yayımlanan ancak daha sonra düşük satış rakamları ve yayıncı kuruluşun saçma yayın politikası ile yayın hayatı son bulan Empire'ın internet sitesinde son 10 yılın "en"leri listesi var ve bu listeyi görmeden geçmek hata olur.

Listede o kadar çok kriter var ki... Hemen göze çarpanları söyleyelim: 6 geç kalmış oscar ödülü, Michael Moore'un yapmadığı en iyi 10 belgesel film, en iyi 10 fragman, en iyi 50 poster, en çok yanlış yönlendiren 10 film ismi, en çok alıntılanan 10 replik ve daha neler neler...

Empire tarafından hazırlanan son 10 yılın "en"leri listesi için de buraya tıklayınız.

Perşembe, Aralık 24

Dikkat: Nolan Dönüyor!

Bu güzel haberi vermek için söze nasıl başlanır ki... 2008'e damgasını vuran Kara Şövalye'nin yönetmeni Christopher Nolan, gene bir Temmuz ayında, 2010'da, yeni filmi Inception ile geri dönüyor. Ve gene aylar öncesinden bizi heyecanlandırmaya başladı. Fragmandan gördüğümüz kadarıyla Leonardo DiCaprio ve Ellen Page başrollerde. Ancak IMDb'den gördüğümüz oyuncu listesi bize daha fazlasının da olduğunu söylüyor: Ken Watanabe, Marion Cotillard, Cillian Murphy ve Nolan'ın vazgeçilmezi Michael Caine. "Bundan daha 'Nolanvari' olamazdı" diyeceğiniz Teaser ve Fragman aşağıda.

Teaser'ı izlemek için tıklayınız.

Filmin Fragmanı:

Salı, Aralık 15

Robin Hood Fragmanı Yayınlandı

Ridley Scott'un yönettiği ve başrollerinde Russel Crowe ile Cate Blanchett'i gördüğümüz meşhur İngiliz efsanesi Robin Hood'un sinema filminin fragmanı nihayet yayınlandı. Gladiator ile beyaz perdeye unutulmaz bir kahramanlık filmi hediye eden Scott, fragmandan görüldüğü kadarıyla Robin Hood'a da oldukça epik bir hava katmayı başarmış. Filmin çıkış tarihi Mayıs 2010 olarak belirtilmiş. Fragmanı konunun devamında bulabilirsiniz.

Ayrıca Sinemabed.com için yaptığım Russell Crowe'un film hakkındaki röportajının çevirisini okumak isterseniz buraya tıklayın.

Filmin fragmanını izlemek için tıklayınız.

Cuma, Aralık 4

The Wolfman [2010] Film Posterleri





Büyük boyutlar için resimlerin üzerine tıklayınız.
Yeni film fragmanı www.thewolfmanmovie.com'da.

Salı, Kasım 3

Görülmeli: Gecenin Kanatları Fragman

Senaryosunda Beyaz Melek ve Güneşi Gördüm filmleriyle dikkatleri üzerine çeken ve hatta zaman zaman sinemaseverler tarafından alaylı bir dille eleştirilen Mahsun Kırmızıgül ile Ahmet Küçükkayalı'nın imzasını taşıyan, yönetmenlik koltuğunda ise Gemide, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, Barda gibi filmlerden tanıdığımız Serdar Akar oturan aşk-suç ve aksiyon türü yeni film Gecenin Kanatları, 11 Aralık'ta vizyona giriyor.

Film oyuncu kadrosuyla da adından sıkça söz ettiriyor. Son günlerde Aşk-ı Memnu dizisiyle ekranlardan inmeyen Beren Saat'e başrol olduğu bu filmde, gene Güneşi Gördüm filminden tanıdığımız Murat Ünalmış, televizyon dizilerinin diğer ünlü yüzlerinden olan ve ilk uzun metraj filminde rol almanın heyecanını yaşayan Erkan Petekkaya ile Yavuz Bingöl eşlik ediyor.

Şu sıralar filme dair ayrıntılı bir bilgiye rastlanmasa da, Beren Saat'in Gece kod adlı, bir polis baskınında ailesini kaybettikten sonra canlı bomba olmaya yemin eden bir teröristi canlandıracağı, filmin bu teröristin ölümle sonuçlanacak eyleme giden yolda yaşayacağı aşkı ve çelişkileri anlatacağı biliniyor.

Küfür ve şiddetten nasibini alan sahneleriyle çok konuşulan filmlere imza atan Serdar Akar'ın ve yurdum insanına dair öğeleri dram olarak işlemekteki ustalığıyla bilinen Mahsun Kırmızıgül'ün birlikte yaptığı Gecenin Kanatları, 2009'un sonlarına Türk Sineması adına Nefes'ten sonra damga vuracak bir diğer film olacak gibi görünüyor.

Bunların dışında filmin isminin "Gecenin Kanatları" mı yoksa "Gece'nin Kanatları" mı olması gerektiği beni düşündüren ufak bir ayrıntı. Filme dair göze çarpan bir diğer ayrıntı ise Mahsun Kırmızıgül'ün yapım ekibinde bulunduğu bu filmde rol almamış olması.

Filme dair internette haberlerin filmin sinematografik bir biçim yerine "Beren Saat'in Sevişme Sahnesi" başlığıyla geçmesi ise ülkemizin sinemaya olan yaklaşımı konusunda düşündürücü bir ayrıntı. Filmin ustalıkla hazırlanmış fragmanı ise görülmeye değer.

Filmin fragmanını izlemek için tıklayınız.

Çarşamba, Ekim 28

Freddy Krueger Geri Dönüyor

Sinema tarihinin unutulmaz filmleri arasında yer alan ve Freddy Krueger karakteriyle hafızalarımıza kazınan korku klasiği A Nightmare on Elm Street (Elm Sokağı Kabusu), 2010 yılı Nisan ayında beyazperdeye geri dönüyor.

Çekimleri devam eden filmde Terminator: The Sarah Connor Chronicles adlı televizyon dizisinde John Connor karakterini canlandıran Thomas Dekker de bulunuyor. Filmde Freddy karakterini ise Watchmen'de Walter Kovacs(Rorschach) rolünde izlediğimiz Jackie Earle Haley canlandıracak.

Filmin Resmi Sitesi
IMDb Linki

Filmin Fragmanı

Perşembe, Ekim 22

Twilight Kritiği

Uzun süredir izlemeyi ertelediğim Twilight'ı geçtiğimiz haftasonu izledim. Huyum kurusun, bir şey çok popüler olunca ben biraz soğuyorum ondan. Twilight da benim için gereğinden fazla popüler olmuş bir filmdi, bir türlü izleyesim gelmedi filmi. Ama öyle ya da böyle popüler olduğu için izleyip görüş belirtmeyi daha doğru buldum. Hem 2. filmin arefesine ilk filmi izleyip daha taze fikirlerle girmek daha iyi oldu benim için.

Vampir filmleri çıktıkları her dönemde ilgi görmüşlerdir. Ayrıca yönetmene ve senariste de neredeyse sınırsız bir özgürlük tanırlar. Vampir kavramı her vampir filminde farklılık gösterebilir. Bunu kullanabilmek, çok büyük bir avantaj sağlar yönetmene. Ama kullanırken saçmalamak, filmi itici ve klişe bir havaya sokabilir.

Son zamanlarda ise adından çokça söz ettiren 3 vampir konulu yapım vardı piyasada: Twilight, Let the Right One In ve True Blood(Dizi). Dizi olarak True Blood'u takip etmesem de, diğer 2 filmi izleme imkanı buldum. İki filmdeki vampir kavramı da birbirinden -ana hatlar sabit kalsa da- farklı sayılırdı. 2 film de bu tanımı kendilerince yapıp kullanmışlardı.

Twilight, konusu itibariyle vampir filminden ziyade bir aşk filmi gibi duruyor. Popülaritesini de buna bağlamak en doğrusu olur zaten. Hikaye oldukça basit gelişiyor: Bir vampirle bir kız birbirlerine aşık oluyor ve bu aşkın imkansızlığına rağmen birlikte olmak için çabalıyorlar. Senaryoya bir kaç kötü adam dahil oluyor ve vampir kızı korumak için herşeyini veriyor. Bu açıdan baktığımızda bilindik aşk filmlerinden çok da bir farkı olduğunu söyleyemeyiz olay kurgusunun.

Öte yandan, vampirlere has karakteristikler ve doğa üstü güçler, pek tabii filme renk katıyor. Vampirler dünyasında normal bir insan, bir nevii bir iç savaşı ve vampirler arası çekişmeleri tetikliyor. Filme heyecan ve aksiyon bu noktada hepten dahil oluyor.

Yani ilginç ve farklı konusu hem vampir filmlerine özgü o heyecanı bilindik şekliyle, hem de bu türde rastlanması güç olan romantizmi farklı bir dünyada, farklı bir pencereden yaşatıyor film bizlere.

Ancak filmin zayıf düştüğü noktalar yok değil.

Herşeyden önce, belirttiğim gibi Twilight çok sıradan ve basit bir hikayeyle geliyor bize. Normal bir aşk filminde klişe sayabileceğimiz bir senaryoyu, insanüstü ögelerle kotarıp sunuyor seyirciye. Ancak bu, hikayenin sıradanlığıyla verdiği kötü izlenimin üzerini örtmeye yetmiyor. Son bulduğunda size çok birşey anlatmadığı ya da yaşatmadığı kanısına varıyorsunuz filmin.

Bir üst paragrafın anlattığını biraz daha açtığımızda bu konuya paralel olarak ortaya çıkan bir kaç zayıflığı daha var filmin. Mesela film daha önceki vampir filmlerinde görmediğimiz yeni özellikler veriyor karakterlere. Ancak bunu o kadar kuralsız ve başıboş yapıyor ki, ucu açık bir "vampirlik" kavramı oluşturarak iyi niyetimizi suistimal ettiği hissiyatını verebiliyor bizlere. Bir vampirde insanların düşüncelerini okuma, diğerinde ise geleceği resmetme özelliği varken geriye kalan vampirlerin sıradışı özelliklerinden bahis açılmıyor. Ve ne acıdır ki, sadece bu iki vampirin sıradışı özelliği senaryoyu büyük ölçüde şekillendiriyor. Bir bakıma, işine geldiği gibi oluşturuyor vampir imajını film. Bu bizim, senaryoya olan güvenimizi ister istemez sarsıyor.

Yönetmenlik açısından ise tek zayıflığa aksiyon sahnelerinde rastlıyoruz. 80'lerin filmlerini andırırcasına amatör gözüken aksiyon sahneleri görebiliyoruz filmde. Sahneler parça parça çekilmiş ve sonra şeritler uhu ile birbirine yapıştırılmış gibi bir izlenim veriyor bize. Bunun dışında görüntü yönetmenliği ve kamera açıları bizi tatmin edecek seviyedeler.

Tabii ki bu eksilerin hepsinin olmasa da, bazılarının bir "özrü" olabilir. En başta, senaryodaki tüm uyuşmazlıklar ya da zayıflık ve sıradanlıkları, filmin beyazperdeye bir romandan uyarlanmış olmasına bağlayabiliriz. Kitabı okumadığım için filmle aralarında büyük farklar var mı bilemiyorum ancak filmde bu denli sıradan görünen hikaye kitapta çok güzel işlenmiş olabilir.

Ayrıca Twilight, 4 filmlik(düzeltme için Calamity Jane'e teşekkürler) bir serinin giriş filmi olduğundan, devam filmleri için gereken temelleri atma yükümlülüğünü omuzlarında taşıyan bir film. Bu bağlamda standart bazı kalıpların filmi basitleşmek pahasına da olsa kullanılması yerinde olmuş bana göre. Eğer devam filmlerinin olacağı belliyken çekilen bir giriş filminden bahsediyorsak, onu seri içindeki konumuna göre değerlendirmek en doğrusu olacaktır.

Sonuç olarak, Twilight vampir filmlerindeki alışıldık atmosfer ile klişeleşmiş aşk senaryolarını birleştirip melez bir tür olarak karşımıza çıkan bir romantik vampir filmi. Eksileri artılarından ağır basıyor gibi görünse de, bir serinin ilk filmi olması hasebiyle hoş görülerek izlemeye değer bir film konumuna geliyor. Abartıldığı kadar iyi olmasa da, yok sayılacak kadar kötü bir yapım değil.

Filmin fragmanını izlemek için tıklayınız.

Cumartesi, Ekim 17

Görülmeli: The Wolfman (2010) Fragmanı

1941 yapımı efsane korku filmi The Wolf Man (Kurt Adam), 2010 yılında beyazperdeye geri dönüyor. Film, ormanda bir kurtadam tarafından ısırılan ve kurtadama dönüşen Lawrence Talbot'un (Benicio Del Toro) hikayesini anlatıyor. Bu dönüşüm sonrasında kendinde olmadan yaptığı kötülükler onu iç dünyasında bir hesaplaşmaya itiyor. Bu hesaplaşmayı konu alan filmin başlıca diğer karakterleri, Lawrance'ın babası rolündeki Sir John Talbot (Antony Hopkins), yasak aşkı Gwen Conliffe (Emily Blunt) ve Detektif Aberline (Hugo Weaving) şeklinde. Şubat'ın 12'sinde çıkması beklenen filmin fragmanını yazının devamında bulabilirsiniz.

Filmin Fragmanı:


Cuma, Ekim 16

En İyi Yabancı Film Aday Adayları

Ülkemizden Güneşi Gördüm'ün aday adayı olması uygun görülen 2009 En İyi Yabancı Film Oscar'ına 68 ülkeden 68 film aday olmak istiyor. Listede son zamanlarda blogda adı çokça geçen Un Prophéte de var. Oscar ödülüne aday olacak 5 film Şubat'ın 2'sinde açıklanacak. Listenin tamamı yazının devamında.

  1. Albania, Alive!, Artan Minarolli, director;
  2. Argentina, El Secreto de Sus Ojos, Juan Jose Campanella, director;
  3. Armenia, Autumn of the Magician, Rouben Kevorkov and Vaheh Kevorkov, directors;
  4. Australia, Samson & Delilah, Warwick Thornton, director;
  5. Austria, For a Moment Freedom, Arash T. Riahi, director;
  6. Bangladesh, Beyond the Circle, Golam Rabbany Biplob, director;
  7. Belgium, The Misfortunates, Felix van Groeningen, director;
  8. Bolivia, Zona Sur, Juan Carlos Valdivia, director;
  9. Bosnia and Herzegovina, Nightguards, Namik Kabil, director;
  10. Brazil, Time of Fear, Sergio Rezende, director;
  11. Bulgaria, The World Is Big and Salvation Lurks around the Corner, Stephan Komandarev, director;
  12. Canada, I Killed My Mother, Xavier Dolan, director;
  13. Chile, Dawson, Isla 10, Miguel Littin, director;
  14. China, Forever Enthralled, Chen Kaige, director;
  15. Colombia, The Wind Journeys, Ciro Guerra, director;
  16. Croatia, Donkey, Antonio Nuic, director;
  17. Cuba, Fallen Gods, Ernesto Daranas, director;
  18. Czech Republic, Protektor, Marek Najbrt, director;
  19. Denmark, Terribly Happy, Henrik Ruben Genz, director;
  20. Estonia, December Heat, Asko Kase, director;
  21. Finland, Letters to Father Jacob, Klaus Haro, director;
  22. France, Un Prophete, Jacques Audiard, director;
  23. Georgia, The Other Bank, George Ovashvili, director;
  24. Germany, The White Ribbon, Michael Haneke, director;
  25. Greece, Slaves in Their Bonds, Tony Lykouressis, director;
  26. Hong Kong, Prince of Tears, Yonfan, director;
  27. Hungary, Chameleon, Krisztina Goda, director;
  28. Iceland, Reykjavik-Rotterdam, Oskar Jonasson, director;
  29. India, Harishchandrachi Factory, Paresh Mokashi, director;
  30. Indonesia, Jamila and the President, Ratna Sarumpaet;
  31. Iran, About Elly, Asghar Farhadi, director;
  32. Israel, Ajami, Scandar Copti and Yaron Shani, director;
  33. Italy, Baaria, Giuseppe Tornatore, director;
  34. Japan, Nobody to Watch over Me, Ryoichi Kimizuka, director;
  35. Kazakhstan, Kelin, Ermek Tursunov, director;
  36. Korea, Mother, Joon-ho Bong, director;
  37. Lithuania, Vortex, Gytis Luksas, director;
  38. Luxembourg, Refractaire, Nicolas Steil, director;
  39. Macedonia, Wingless, Ivo Trajkov, director;
  40. Mexico, Backyard, Carlos Carrera, director;
  41. Morocco, Casanegra, Nour-Eddine Lakhmari, director;
  42. The Netherlands, Winter in Wartime, Martin Koolhoven, director;
  43. Norway, Max Manus, Espen Sandberg and Joachim Roenning, directors;
  44. Peru, The Milk of Sorrow, Claudia Llosa, director;
  45. Philippines, Grandpa Is Dead, Soxie H. Topacio, director;
  46. Poland, Reverse, Borys Lankosz, director;
  47. Portugal, Doomed Love, Mario Barroso, director;
  48. Puerto Rico, Kabo and Platon, Edmundo H. Rodriguez, director;
  49. Romania, Police, Adjective, Corneliu Porumboiu, director;
  50. Russia, Ward No. 6, Karen Shakhnazarov, director;
  51. Serbia, St. George Shoots the Dragon, Srdjan Dragojevic, director;
  52. Slovakia, Broken Promise, Jiri Chlumsky, director;
  53. Slovenia, Landscape No. 2, Vinko Moderndorfer, director;
  54. South Africa, White Wedding, Jann Turner, director;
  55. Spain, The Dancer and the Thief, Fernando Trueba, director;
  56. Sri Lanka, The Road from Elephant Pass, Chandran Rutnam;
  57. Sweden, Involuntary, Ruben Ostlund, director;
  58. Switzerland, Home, Ursula Meier, director;
  59. Taiwan, No Puedo Vivir sin Ti, Leon Dai, director;
  60. Thailand, Best of Times, Yongyoot Thongkongtoon, director;
  61. Turkey, I Saw the Sun, Mahsun Kirmizigul, director;
  62. United Kingdom, Afghan Star, Havana Marking, director;
  63. Uruguay, Bad Day for Fishing, Alvaro Brechner, director;
  64. Venezuela, Libertador Morales, El Justiciero, Efterpi Charalambidis, director;
  65. Vietnam, Don’t Burn It, Dang Nhat Minh.

Gerard Butler, Law Abiding Citizen ve Butler'in Kariyerindeki Yükseliş

Sinemayı çok yakından takip etmeyenlerimiz 300'den tanıdı O'nu. Naralar ataraktan destanlar yazan Kral Leonidas rolüyle. 300 çok ses getirmişti, her yerde O'nun yüzü vardı. Ama O'nun için Leonidas, bir imaj olmuştu sadece. Çünkü 300'den sonraki popüler filminde, karısıyla eğlenmek için kadın iç çamaşırları giyip dans eden bir aşk adamıydı. Gerard Butler, Oyuncu'yla (Gamer) geri döndü aramıza. Ama bizim en çok dikkatimizi çeken, sıradaki filmi: Law Abiding Citizen.

Gerard'ın kariyeri, 1997 yılında Mrs. Brown filminde aldığı yan rol ile başladı. Sonra One More Kiss'le ve 2000 yapımı Dracula'daki Dracula rolüyle göze çarptı Butler. Ülkemizde en çok Attila dizisiyle televizyonlarda boy gösterdi 2001 sonrasında. Daha sonra Tomb Raider, Timeline, Dear Frankie, The Phantom of the Opera filmlerinde başrol ya da önemli yan roller aldı. Kariyeri 2006'da çekilen 300 filmiyle tavan yaptı. 300'den sonra özellikle P.S. I Love You ve RocknRolla ile dikkatleri tekrar üzerinde toplamayı başardı.

Ülkemizde 2 hafta önce vizyona giren aksiyon/macera türü filmi Oyuncu'dan (Gamer) sonra gelen filmi Law Abiding Citizen, bugün Amerika'da vizyona girdi. Ülkemiz için kesin olmasa da adı geçen tarih 2010'un ilk ayları gibi görünüyor.

Law Abiding Citizen'de Gerard Butler, ailesini gözleri önünde öldürüp ceza görmeksizin serbest kalan katillerin intikamını sistemden almaya karar veren bir intikam avcısı (Clyde Shelton) rolünde. O'nun planlarıyla uğraşmak zorunda kalan polis Nick Rice'ı ise Jamie Foxx canlandırıyor. Aksiyon sahneleri, Butler'in sinsi bakışları, Foxx'un sinir ve usanç dolu tavırlarıyla fragmanı bizi heyecanlandırmaya yetti bile.

Fotoğraf Galerisi:


Filmin Fragmanı:

Kritik: Un Prophéte (Fransa'yı Karıştıran Film #2)

Daha önce bahsetmiştik Un Prophéte'den. Fransız filmi, ülkesinde çok ses getirmişti. Ben de ilgimi çeken bu filmi ingilizce alt yazıyla da olsa izleyebildim.

Film, Fransa'daki azınlıkların birbiri arasındaki diyalogu ve Fransa'daki hapishane hayatı üzerine. Cannes'ta jüri özel ödülüne layık görülmüş. İşlediği suç sonucu hapise giren César'ın hapisteki yeni hayatını konu alıyor.

César, 20'li yaşlarında, Arap asıllı genç bir Fransız'dır. İşlediği suç sonunda bir kaç yıllığına da olsa Fransa'nın en pis hapishanelerinden birine gönderilir. Burası, daha çok Fransa'daki azınlıkların yer aldığı bir hapishanedir.

Hapishane hayatı doğal olarak César'a kendi halinde yaşama fırsatı vermez. Hapishane'nin kontrolünü elinde tutan bir çete grubu César'ı yapmak istemeyeceği şeyleri yapmaya zorlar ve piyon olarak kullanırlar. César'ın bu çeteye katılmaktan başka şansı yoktur.

Ancak César, kurnazlığı ve şansının yardımıyla hem çete içindeki, hem hapishanedeki konumunu yükseltmeyi bilir. Film, César'ın bu yükselişini dram ve şiddet dolu bir biçimde bizlere sunar.

Karanlık suç filmleri sınıfına koyabileceğimiz Un Prophéte'nin sinemasal yönden en zayıf noktası filme hemen hemen hiç bir şey katmayan müzikleri. Film çoğu zaman bunaltıcı ve sıkıcı bir sessizlik içerisinde ilerliyor. 2,5 saat gibi uzun bir süre, filmde hemen hemen hiç müzik olmayınca da pek geçmek bilmiyor.

Buna rağmen César'ın yaşadığı dram ve hayatını değiştiren bu hapishane dönemi güzel bir biçimde yansıtılıyor. Bizi etkileyecek hikayesiyle César'ın dramına ortak oluyoruz. Kişisel çıkarlar, intikamlar, planlar ve suçlar dünyasından izlenmeye değer bir film.

Filmin Fragmanı:

Perşembe, Ekim 1

Stanley Kubrick ve Shining (Korku Filmi Çekmiş 7 Büyük Yönetmen #1)

Namı:
Tarihi (Spartacus), kara mizah (Dr. Strangelove) ve bilim kurgu (2001) gibi farklı türlerden filmlerinin oluşturduğu etkileyici liste ile nam salan Kubrick, namını zeki, sıradışı filminin aydın stiliyle birleştirmişti.

Sade realizm olarak bilinen tarzını, Lolita ile sonraki filmlerinde baskın olarak hissedilecek sürreal bir duyguya taşıdı.

Korku Yapımı: The Shining (1980)
Stephen King'in romanından uyarlanan yapımında, yazar Jack Torrance (Jack Nicholson) ve ailesinin kışlarını geçirmek için dış dünyayla bağlantısı olmayan Overlook Oteli'ne gelişlerini ve paranormal güçlerin Jack'i eli baltalı bir kaçağa dönüştürüşünü anlatır.

The Shining Fragmanı:


Filmlerdeki İmzası:
Efsanevi mükemmeliyetçiliği bir yana (bir sahneyi yüzden fazla kez çekmesi gibi), film onun uzun ve paralel duvarlara olan tutkusunun bir yansıması gibi.

Film ayrıca, Roger Ebert'in "Kubrick Bakışı" olarak tanımladığı, bir karakterin -bu filmde Torrance- çıldırırken kafasını devirip gözlerini yukarı çevirerek kameraya dik dik bakmasını da içerir.

Genel Görüşler:
Film, eleştirel yönden bir fiyasko, ama ticari yönden bir başarıydı.

Eleştirenlerin arasında King de vardı ve yönetmen için şöyle söylemişti: "Çok düşünen ama az hisseden bir adam."

Çoğunluğun filmi kınayan görüşü şu şekildeydi: "Çalışacak onca şey varken, yönetmen Stanley Kubrick, Jack Nicholson'la, Stephen King'in en çok satan romanında korku verici ne kadar şey varsa hepsini yok etmek için ekip kurmuş."

Alfred Hitchcock ve Psycho (Korku Filmi Çekmiş 7 Büyük Yönetmen #2)

Namı:
Psycho öncesi, Hitchcock'un yavaş yavaş şüpheli filmlerin ustası olurken, tamemen korku-gerilim tarzına dönüşeceğine ilişkin belirtiler vardı.

O dönemde zaten Psycho benzeri filmleri vardı, The 39 Steps, The Lady Vanishes, Suspicion, Rope, Strangers On A Train, Dial M For Murder ve Rear Window gibi.

Onun tarzı benzerlerinin tersine, kesinlikle bir zaman farkıydı.

Korku Yapımı: Psycho (1960)
Yapıtlarını bir korku filmiyle taçlandırmak ve sınırlarını zorlamak adına Rovert Bloch'un romanını seçerken, Hitchcock yapacağı bu işle ilgili inanç doluydu, çalışanlarının birinden 40,000 $ çalan ve hikayesi Bates Motel'de devam eden kadın Marion Crane'e (Janet Leigh) odaklanmıştı.

Otelde, anne-tutkunu psikopat (Antony Perkins'in Norman Bates'i) ile arasında olaylar gelişiyordu.

Psycho Fragmanı:


Filmlerdeki İmzası:
Crane'in erken banyosu (! - ya da duşu mu demeliyiz?) tamamen bir Hitchcock alamet-i ferikasıydı, kadınlara dair ipuçları barındıran sahneler yapımlarında erken yer bulan bir yöntem olmuştu.

Ayrıca O'na özgü 2 motif daha vardı: Ortalığı dağıtan ve sonu diğer filmlerdeki katillerle aynı olan bir katil ve gene bir sapık rolündeki yönetmen.

Genel Görüşler:

Karışıktı. New York Times "Size kasıtlı olarak tasarlanmış kan dolu sahnelerle geliyor" diyor ve tüyo veriyordu, "çozümse bizim için oldukça tekdüze."

Çoğunluk daha olumlu düşünüyordu: "Sıradışı, güzel bir yapım, tamamiyle Hitchcockvari ve box office için ışık veren doğru bir film."

Tarih ilerledikçe ve klişeler arttıkça geri kalansa: Psycho bir sansasyondu ve şimdi en çok tanınan, en çok kopyalanan ve gönderme yapılan filmlerden biri oldu.

Perşembe, Eylül 24

Yahşi Batı Film Afişi ve Fotoğrafları


Cem Yılmaz'ın yeni filmi Yahşi Batı'nın çekimleri tamamlandı. Film Ocak 2010'da vizyona giriyor. Fragmanı yakın zamanda çıkacaktır. Filmden ve film setinden fotoğraflar konunun devamında.


Çarşamba, Eylül 16

New York, I Love You Casting List

Yönetmenleri arasında Fatih Akın'ın da yer aldığı New York, I Love You filminin oyuncu listesinin epey kabarık olduğunu biliyorduk.


Filmin, Amerika'da 16 Ekim'de vizyona girmesi bekleniyor. Ülkemizde gösterime girip girmeyeceği henüz netleşmedi.

Filmin Fragmanı:




Pazartesi, Eylül 14

4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün

Bir filmin gerçekten "iyi" olması için milyon dolarlar harcanması, oyuncuların dünyaca ünlü olması, senaryonun sıradışı ve sürprizlerle dolu olması gerekmez her zaman. Çünkü bazen yalınlık, sadelik bunların hepsinden daha 'kullanışlı' olabilir. Bazen hayatın ta kendisi, en sıradışı hayalden bile daha çarpıcı ve etkileyici olabilir.

İzlemeyi bunca zamandır ertelediğim bir film, 4 Hafta, 3 Ay, 2 Gün(4 luni, 3 saptamâni si 2 zile). Bitirdiğim zamansa bunca süredir izlemediğim için pişmanlık duyduğum. Film, Romanya'da öğrencilik yapan, kaldıkları yurtta aynı odayı paylaşan iki kızın öyküsünü anlatıyor.

Birlikte hareket ederek birbirleri için fedakarlıkta bulunan iki genç kız, yaşadığımız hayatın tam ortasından kopup gelen iki karakter. Bir karar alırlar ve arkasında durmak için beklediklerinden daha ileri gitmek zorunda kalırlar. Filmin hikayesinden daha fazla bahsetmekse, sizin seyir keyfinize ihanet olur bu film için.

Ancak film, oluşturduğu karakterlerle, senaryoyu bir bütün haline getiren ufak hikayeleriyle, oyuncuların performanslarıyla ve en önemlisi, yazının başından beri dilimize pelesenk yaptığımız o "sade"liğiyle sizi hikayesinin içine alıveriyor. Filmdeki her drama, her heyecana ortak oluyorsunuz.

Başta Cannes'da Altın Palmiye ödülü olmak üzere çeşitli festivallerde farklı ödüller toplayan film, hikayesiyle, (Romanya'dan gelişmiş olsa bile) ülkemizdeki hayattan da bir kesit sunuyor.

Not: Filmi, fragmanını izlemeden izlerseniz sizin için daha çarpıcı ve beklenmedik bir seyir keyfi sunabilir. Fragman, filmden çok sayıda ipucu içeriyor.

Filmin Fragmanı:

Aşkın İkinci Yarısı


Mehmet Aslantuğ, "Kıyı Öyküleri" adı altında yazdığı 3 hikayenin ilkini beyazperde'ye "Aşkın İkinci Yarısı" ismiyle aktardı. Bodrum-Ortakent'te başlayıp Manhattan'da çekimleri son bulan filmde Aslantuğ, eşi Arzum Onan'la birlikte başrolü paylaşıyor.

2 Milyon dolara mâl olan filmin 2 Ekim'de vizyona girmesi planlanıyor. Filmde, birbirini çok seven ancak yıllar önce ayrılmak zorunda kalan iki insanın hayat çizgilerinin tekrar birleşmesi konu alınıyor. Filmin resmi sitesinde, film hakkında yer alan hikaye ise şu şekilde:

"Bir sabah, kıyıdaki küçük taş evin kapısını çaldı bir kadın, ürkek bir tonda! Adam, epeydir hayatında olmayan bir sabah vaktine zorlukla uyanıp kapıyı araladığında; içeri süzülen ışık, birikmiş sarhoşluğuna da çarpmıştı. Kapıdaki kadın, altı yıl önce terkettiği karısıydı!...

Baş edemedikleri bir dolu gerçekle yorgun düştüklerinde; adam, gittikçe ağırlaşan bir alkol bağımlılığına teslim olmuş, kadın da iyileştirmek için verdiği büyük uğraşlara rağmen başaramamıştı. Onlar için sertleşen rüzgar, bitmeyecek bir kasırgaya dönüşüp birbirlerini kaybettiklerinde; usulca çekip gitmişti adam, bu müşterek hayattan.

Kadın, ayrılık sonrası farkettiği hamilelik için hayli bocalamış, hayatında 'o adam' yer almasa da, anne olmaya karar vermişti. Yıllar sonra, artık birlikte yaşadığı biricik annesi de ölünce, yeni bir başlangıç yapmak istemişti. Kürtaj masasından son anda kalkarak hayata kattığı küçük kızını bu ülkede büyütmekten yana değildi. "Oralarda bir düzen kuruncaya kadar, onu bırakacağım tek insan sensin" demişti şimdi, baba olduğunu bile bilmeyen adama!...

Utanmış, vazgeçmiş, devrilmiş birinin karşılaştığı bu sürpriz; gerçeği gizlemekteydi aslında; ama, yorgun bir adamın bunu anlaması çok zordu. Hiçbir erkek, ana rahmine düşen duyguları bilemezdi. Anne olmak, bir zamanların sevgilisi olmaktan yüceydi. Ve sevmiş bir kadın, kalbe mühürlü başka bir şey daha saklardı: Aşkın ikinci yarısını..."


Filmin Fragmanı:


Aşkın İkinci Yarısı Film Fragmanı Mehmet Aslantuğ & Arzum Onan

Fransa'yı Karıştıran Film: Un Prophéte


Bugünlerde Fransız halkı, yeni çıkan bir suç/dram filminin tartışmaları içerisinde. Tesadüfen rastladığım ve hakkında araştırma yaptığım film, Fransa'daki hapishane hayatını konu alıyor. Dahası, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye'ye aday gösterilmiş ve Jüri Özel Ödülü'nü almış. Film hakkında detaylı bilgi almak için Fransa'da yaşayan bir arkadaşımdan yardım istedim.

Arkadaşımın anlattığı kadarıyla, film Fransa'da çok meşhur ve halk arasında bir sürü tartışmalar açılmasına sebep oluyor.

Film, hapisteki hayatı anlatıyor; bu da Fransa'da konuşulması kesinlikle yasak olan konulardan biri. Yerel halkın bildiği kadarıyla Fransa'nın hapishanelerindeki hayat çok korkunç ve bu çok önemli tartışmalar doğuruyor.

Bunu yanında, bu film temelde Fransa'da yaşayan iki büyük toplumu konu alıyor: Kuzey Afrika'dan göç eden ve yerel halkın "Maghrebins" * diye hitap ettiği insanlar ile Korsika(Corse) Adası'ndan gelen insanlar. Bu adadan gelen insanlar kendilerini Fransız halkından görmüyorlar ve kendilerine Korsikalı olarak isim veriyorlar. Hatta bazıları bağımsızlık istiyor. Ve filmin senaryosuna katılmıyorlar. Bu konuda çok kızgınlar çünkü gerçeğin böyle olmadığını savunuyorlar.

Bu yüzden Fransa'da film çok tartışılıyor. Arkadaşıma göre belki de halk hikayenin gerçeklik payı olduğundan korkuyor...

Bense filmi kısa zamanda edinip izledikten sonra, burada kritiğini sizinle paylaşabilirim.

* Mağrebiler(?) - Garbdan/Batı'dan gelenler(?) - Türkçe karşılığını bulamadım

Filmin Fragmanı:

Un Prophète Trailer (bande Annonce)

Perşembe, Eylül 10

Karanlıkta Kalmış Başyapıtlar #1: Arizona Dream [1993]


"Balıklar sessizdir. Balıklar hiç düşünmez. Çünkü balıklar her şeyi bilir."

Gördüğü enteresan rüyadan sonra, bu sırrı verir bize Axel (Johnny Depp) balık avlarken. Hayatının baharına yeni girmiş, kendi geçimini sağlayan genç bir adamdır Axel. Kuzeni Paul (Vincent Gallo) yanına gelir ve amcası Leo'nun (Jerry Lewis) yanına gitmek için kandırır onu.

Axel, amcasını uzun süredir görmemiştir. Anne ve babasını kaybettikten sonra, uzak durmayı tercih etmiştir amcasından. Oysa amcası, onun hayatında önemli bir yere sahiptir aslında.

Amcasının yanında tekrar kalmaya başlayan Axel, kendinden yaşça büyük bir kadınla, Elaine (Faye Dunaway) ile tanışır ve onunla birlikte yaşamaya başlar. Ancak Elaine'in, Axel'in yaşlarında bir de kızı vardır: Grace (Lili Taylor).

Bu iki kadınla aynı evde yaşamaya başlayan Axel, uçma arzusuyla yanıp tutuşan Elaine'e bir planör yapmak için çalışmalara başlar. Bu süre içerisinde hem Elaine ile, hem de onun karmaşık kızı Grace ile arasında geçenler, onun hayatında farklı bir yer edinecektir.

Ünlü Boşnak yönetmen Emir Kusturica'nın Hollywood'da çektiği tek film olan Arizona Dream, en çok eleştiriyi, birtakım eleştirmenlerin Kusturica tarzından farklı olduğu hakkındaki görüşleri çerçevesinde almıştır.

Balıklar, Kaplumbağalar ve Alaska; aşk ve kıskançlık; yaşama sevinci ve ölme arzusu temalarıyla kotarılmış bir başyapıt.

Balkan esintisi taşıyan Goran Bregovic imzalı harika müzikleriyse aklınızda derin yer edinecektir.

Filmin Fragmanı:


Arizona Dream - HQ Trailer (1993)

Cumartesi, Eylül 5

Haftasonu Tavsiyesi #11: I've Loved You So Long


Juliette Fontaine, hapisten yeni çıkmış, orta yaşlarında bir kadındır. Hapiste kaldığı 15 yılın sonunda karşısına çıkan yeni dünyada ona yardım etmek için kızkardeşi Léa beklemektedir.

15 yıllık bu mahkumiyetin sonunda tekrar insanların içine karışmak, kendini hayatın akışının ortasında buluvermek, Juliette'e bir şok etkisi yapmıştır. Kızkardeşi Léa, onun eski hayatına alışabilmesi, bu şoku atlatabilmesi için sürekli olarak yanında bulunup tüm iyi niyetiyle ona yardım etmeye çabalamaktadır.

Ancak iki kardeşin girdiği bu süreç, hem kendi aralarında bu 15 yıl boyunca olup bitenleri sorgulayarak bir nevi hesaplaşmalarına, hem de Léa'yı 15 yıl boyunca hapiste tutan bu korkunç suçun ardındaki sır perdesinin aralanmasına öncü olacaktır.

Filmde, insan doğasına aykırı ve akılalmaz bir suç işleyen bir kadının, 15 yıllık bu mahkumiyeti sonrası toplumun içine karışma çabası ve bu çabayı sürdürürken işlediği suçun omuzlarına binen külfetiyle yaşadığı dram etkileyici bir biçimde yansıtılmış.

Oyunculuklar ve yönetmenlikse olması gerektiği gibi.

Fransız ve Avrupa Sineması'nda iyi yer edinebilecek bir dram filmi.

Filmin Fragmanı:

Cuma, Eylül 4

Görsel Efektler: Esin Kaynağının 100 Yılı


Sinema tarihinin en başlarından, en son filmlerde kullanılan görsel efektlere kadar onlarca görsel efekte ait ufak görüntülerden oluşan güzel bir video.

Videoda yer alan görsel efektlerin bulunduğu filmler:
1900 - The Enchanted Drawing
1903 - The Great Train Robbery
1923 - The Ten Commandments (Silent)
1927 - Sunrise
1933 - King Kong
1939 - The Wizard Of Oz
1940 - The Thief Of Bagdad
1954 - 20,000 Leagues Under The Sea
1956 - Forbidden Planet
1963 - Jason and The Argonauts
1964 - Mary Poppins
1977 - Star Wars
1982 - Tron
1985 - Back to The Future
1988 - Who Framed Roger Rabbit
1989 - The Abyss
1991 - Terminator 2: Judgement Day
1992 - The Young Indiana Jones Chronicles
1993 - Jurassic Park
2004 - Spider-Man 2
2005 - King Kong
2006 - Pirates of The Caribbean: Dead Man's Chest
2007 - Pirates of The Caribbean: At World's End
2007 - The Golden Compass
2008 - The Spiderwick Chronicles
2008 - The Curious Case of Benjamin Button


Youtube Linki: http://www.youtube.com/v/LP_hAszQPgk&hl

Walt Disney'in Marvel'i Satın Alması Üzerine

Ünlü Amerikan eğlence-medya firması Walt Disney'in, çizgi roman firması Marvel'i satın alması için yetkililerinin anlaştığına dair haberler çıktı geçtiğimiz günlerde. Belki de imzalar atıldı ve resmi olarak Marvel, Walt Disney bünyesine girdi.


Yayın hakları Marvel'e ait olan başlıca çizgi romanları hatırlayalım: Örümcek Adam, Fantastik Dörtlü, Hulk, Demir Adam, Daredevil, Kaptan Amerika, X-Men, Civil War, Blade...

Bu çizgi romanların hemen hemen hepsi beyaz perdeye aktarıldı, hatta devam filmleri çekilerek bir seri haline geldi. Diğerleri içinse projeler yapım aşamasındaydı, mesela son haberler Kaptan Amerika filminin başrolü için düşünülen ismin Lost'tan Sawyer rolüyle tanıdığımız Josh Holloway olduğu yönündeydi.

Marvel, geçmişte başarısız ve basit çizgi roman uyarlamalarıyla pek olumlu eleştiriler almasa da son yıllarda çıkarttıkları süper kahraman filmlerinde gözle görüşür bir kalite artışı olduğu su götürmez bir gerçek.

Son yıllarda yaptıkları Demir Adam (Iron Man) ve Yeşil Dev (The -Incredible- Hulk) gibi filmlerin kendilerine ait bir Marvel Evreni'nde geçmesiyse hayranları heyecanlandıracak bir multi-süper kahraman filminin sinyallerini veriyordu.

Ancak çocuklarını kıramayan anne babaları sömürmeyi hedef alan Walt Disney'in, Marvel'i bünyesine alması beni bu konuda tedirgin etmedi değil.

Umarım Marvel kitlesini yalnızca 13 yaş altı çocuklarla kısıtlayarak son yıllarda kazandığı bu iyi izlenimi yitirmez.


Artık Amerikan film endüstrisinin en çok kazananlarından Miley Cyrus'la Vanessa Hudgens'a da birer süper kahraman rolü düşer(!).

Gelişmeleri zamanla göreceğiz.

Nükleer Santrale Sinemasal Sorgulama


Mersin Sinema Derneği Akkuyu'da yapımı planlanan nükleer santrali sinema diliyle sorguluyor. Akkuyu nükleer santralini sinema diliyle sorgulamak amacıyla 'Kod:16' adıyla 90 dakikalık bir sinema filminin çalışmalarına başlandı.

Filmin yönetmenliğini daha önce bir çok kısa film ve 'Sokak' adlı uzun metraj bir filme imza atan Yasin Korkmaz üstlendi.

Nükleer santral konusunun 40 yıldır tartışıldığını söyleyen yönetmen Yasin Korkmaz,

"Bu konu ne getirip ne götürecek hala aydınlığa çıkmış değil. Zaman zaman da taraftar olanlar ve karşı olanların taraf değiştirdiğine şahit oluyoruz. Anlaşılıyor ki bu alanda da ulusal bir tavır ve çıkar hesabı yapılmamış. Her şeyimizde olduğu gibi nükleer santral konusu da yabancı çıkar çevrelerinin ilgisi yönünde gelişme gösteriyor. Aslında artık enerji kaynağı olarak nükleer sistem ve teknolojisi de eskimiş durumda. Dünya enerji devleri daha temiz enerji kaynaklarına yönelmişken neden nükleer enerjide diretiyoruz anlamak güç. Çevreye olan öldürücü etkisi artık herkes tarafından biliniyor. Biz filmimizde konunun bir tek çevre yönünü değil Dünya siyasetindeki yerini de sorguluyoruz. Filmimiz insanlara olayı daha iyi anlatmak için nükleer santral kurulduktan sonrasını anlatıyor."


Kod 16, ucuz ve yüksek enerji kaynağı olarak lanse edilen nükleer sistemin aslında enerjide en sakıncalı bir durum olan dışa bağımlılığı da beraberinde getireceğine de dikkat çekiyor. Filmde, bölge kültür değerleri ve doğal yapısı da unutulmadı.

Projeyi ulusal bazda bir çok kişi ve kuruluşun görüşüne sunduklarını söyleyen yönetmen Korkmaz, bu konuda ilgilinin yüksek olmasının kendisini cesaretlendirdiğini ifade etti. Halen cast aşamasının ve storyboard çizimlerinin devam ettiği “Kod: 16” filmi için eylül başlarında motor denileceği belirtildi.

FİLMİN TEKNİK ÖZELLİKLERİ

Mersin’in İlk Sinema Filmi “Kod: 16”

Mersin'in ilk sinema filmi olmaya aday Kod: 16, günümüzde bir çok sinema filminin çekildiği 35 mm film kalitesinde kayıt yapan dijital kamera ile direk bilgisayar formatında kayıt edilecek. Kod:16 filmi kurgu aşamasından sonra bir filmin sinema filmi olması için gerekli olan şartların temelini oluşturan 35 mm film formatına aktarılacak ve Mersin, Adana, Antalya, İstanbul, İzmir ve Ankara'da anlaşma yapılan sinema salonlarında özel gösterimlerde izleyici ile buluşacak.

Filmi taşıyacak bir kaç önemli karakterin dışında bütün karakter ve tiplemeleri bölge halkı canlandıracak. Projede rol alacak olan bölge halkından seçilecek oyuncular alanında uzman hocalar tarafından temel oyunculuk dersleri verilecek. Bunun dışında planlanan bir çok etkinlik ile bölge halkının projeye ilgisi çekilecek. Bir yandan da bölge halkının nükleer santral konusunda bilinçlenmesi sağlanacak.


Filmin İstanbul ve Ankara'da geçen sahnelerinin çekimleri o illerde kısa film çalışmaları yürüten ekiplerin desteği ile gerçekleşecek. Film müziği için ise Türkiye’nin çevre konusunda duyarlı önemli bir sanatçısı ile görüşmeler devam ediyor. Görüşmeler olumlu sonuçlanırsa izleyiciyi büyük bir sürpriz bekliyor. Özel efektler için profesyonel destek alınırken, teknik ekipmanlar İstanbul’da faaliyet yürüten profesyonel firmaların desteği ile giderilecek. Filmin 35mm’e aktarılması da yine bir firmanın desteği ile yapılacak. Akkuyu bölgesinde yapılacak olan çekimler 20 gün sürecek.

Film ile ilgili iletişim için mersinema@hotmail.com adresi kullanılabilirken 0534 738 49 07 nolu telefon üzerinde de iletişim sağlanabilir.

KOD:16 FİLMİNİN SNOPSİSİ

Bölge halkının duyarsızlığı ve bölgede işsizlere iş kapısı olması umuduyla yetersiz kalan tepkiler ve Nükleer Santral lobisinin çabaları sonunda Akkuyu’da Nükleer santral kurulur. Ancak bölge halkının beklediği iş alanı bir türlü açılmaz. Santralin deneme çalışmaları sürerken çevrede bazı dikkatli gözlerin görebildiği olağan olmayan gelişmeler görülmeye başlar.

Kıyıya vuran ölü balıklar ve farklı deniz canlıları yanında bölgede yetiştirilen bazı ürünlerde de garip şekil bozuklukları görülür. Bölgede yaşayan çocuklar da alışılagelmedik hastalıklar baş gösterir. Santralin kurulduğu kasabada oturan duyarlı bir genç olan Kadir ve çevreci bir profesör bu garip gelişmelerin peşine düşer. Ancak işler istedikleri gibi gitmez ve gizli bir yapının bu tür araştırmaları yapanlara karşı koyduklarını görürler ve santrale karşı araştırma yapanlar beklenmedik kazalara kurban gider.


Bölgede yaşayan ve nükleer santralde yapılmadan önce eğitim için yurt dışına giden Kadir’in abisi Birol bir grup arkadaşı ile tatil için köye gelir ve bir bilim adamı adayı olarak destekçisi olduğu nükleer enerjinin yaşadığı bölgeyi ne hale getirdiğini izlerken, kendisini olayların merkezinde bulur. Dünya enerji devlerinin kavgasının sonunda santralin güvenlikle ilgili şartlarına uyulmadığı anlaşılır. Nükleer Santral yapımını geçekleştiren lobinin TBMM'deki kolu işin açığa çıkmasıyla yön değiştirir. Gerçekleri kabul etmiş görünerek santral yapını üstlenen firmayı değiştirdiklerini, üretimin durduğunu ve bu konuda çok daha deneyim bir yeni firmanın tüm şartları yerine getireceğini resmi ağızdan ilan ederler.

Ancak firma resmen değişse de işleyiş değişmemiştir ve sağlıksız şartlarda santral çalışmaya devam eder. İlgili bakan TV'de açıklama yapar ve tüm söylentilerin yalan olduğunu, deneme üretiminin durduğunu söyler. Vatandaşlar bu açıklamayı dinlerken gök yüzünü bir kızıllık kaplar, kulakları sağır eden bir ses duyulur...

Haber: Serkan Murat KIRIKCI