Sinema, hayatın yağmuru bardaktan boşanırcasına yağarken altında ıslanmadan barınabileceğiniz en iyi sığınaktır.
Amerika'da son dönemlerin en popüler filmlerinin arasında toplumsal özeleştirilerin de yer aldığı su götürmez bir gerçek. Amerikan toplumunun içine düştüğü toplumsal bunalım, monotonlaşan ve amaçsız hale gelen hayatlarının üzerilerinde oluşturduğu depresif hava her fırsatta sinema yapımlarına da yansıyor muhakkak. Belki de bu özeleştirinin sinemaya yansıdığı filmlerin atalarından birini seçtim bu haftasonu tavsiyesi için: American Beauty
Lester Burnham(Kevin Spacey), anlamsız hayatını amaçsızca yaşayan bir aile babasıdır. Karısı ve ergen kızıyla olan ilişkileri eskisi gibi değildir ve daha kötüye gitmektedir. Mutluluğa uzun bir süredir uzak kalan bu adam, bir gün kızının arkadaşı Angela'yı(Mena Suvari) görür ve O'na takıntılı hale gelir. Artık tek amacı, öz kızı yaşındaki Angela'nın ilgisini çekebilmektir.
Temelde Lester'in öyküsü etrafında ilerleyen film, diğer aile bireylerinin de öykülerini anlatarak bu ailenin hayatındaki trajedi ve dramı yerine göre farklı biçimlerde işler.
1999 Yılı Akademi Ödülleri'nde En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu dahil tam 5 Oscar alan bu aile dramı, Hollywood'un unutulmaz filmleri arasında baş köşelerden birinde yerini almıştır.
İlginç Anektod: Filmin afişinde üstünde gül yer alan bayan göbeği için binlerce kız arasından eleme yapılmış ve filmin başka hiç bir yerinde üzerine rol düşmeyen Chloe Hunter'ın göbeği seçilmiştir.
Film Müziklerinden Seçmeler: Free - All Right Now ve The Who -The Seeker filmin müziklerinden dinlenilesi parçalar.
Filmin Fragmanı:
7, 6 ve 5 numarayı daha önce tanıtmıştık.
Kaldığımız yerden devam ediyoruz...
#4 - William Friedkin
Namı:
Friedkin daha çok dram/heyecan yapımlarıyla nam salmıştı - The French Connection, The Boys In The Band ve komedi olarak The Night They Raided Minsky’s filmleri gibi.
Friedkin film stüdyosunun korku filmleri için ilk tercihi değildi - Stanley Kubrick, Mike Nichols ve Peter Bogdanovich gibi yönetmenlerin adı Friedkin'den önce geçmişti.
Korku Yapımı: The Exorcist (1973)
Zavallı Regan McNeil (Linda Blair) ergenlik döneminden endişe duymaktan daha büyük bir probleme sahiptir: bir şeytan tarafından deli edilmiştir.
İki rahip (Jason Miller ve Max von Sydow), Regan'ın içindeki şeytanı çıkarmak için gelirler ama Regan'ın doğaüstü güçlere sahip hale gelen vücudu şiddet ve kan dolu bir mücadele vermeden vazgeçmeye niyetli değildir.
The Exorcist Fragmanı:
Filmlerdeki İmzası:
Friedkin'in belgesellerdeki çalışma tarzı The French Connection ve The Exorcist gibi filmlere de yansımıştı - fark yoktu, son derece sivri, yüzünüze çarpılan bir deneyimdi, bu da arkaplanda filmin gerçekliği iddia edilen bir hikaye üzerine yapıldığı gibi bir izlenim bırakıyordu.
Genel Görüşler:
Tepkiler karışıktı. The New Republic bayılmıştı: "Yıllardır gördüğümüz en iyi korku filmi - yıllardır gördüğüm tek korku filmi."
Ama New York Times farklı bir görüşe sahipti: "Kocaman, süslü bir esrar zırvası. Filmin rayına oturması hemen hemen imkansız. Komik ve saçma özel efektler için adi bir standart koyuyor."
O yılın en popüler ikinci filmi seçilmişti.
Annesi yiyecek ararken hayatını yitirince hayatı öğrenme yolunda doğada tek başına kalan sevimli bir yavru ayı, dağlarda kendi başına hayatını sürdürme çabası içine girer.
Öte yandan geçimlerini ayıları avlayıp postlarını satarak sağlayan iki avcı, büyük bir ayının peşine düşerler.
Bu büyük ayı ise, kimseniz kalan yavru ayıyı sahiplenir ve bu avcı-av kovalamacası farklı bir boyut kazanır.
Hayvanlar ile insanlar arasındaki ilişkiyi biraz dramatik, biraz eğlendirici ve biraz heyecanlı bir şekilde işleyerek konu alır film.
Boş ve uykulu olmadığınız bir zamanda, eğlenmek ve güzel vakit geçirmek için kendi başınıza ya da ailenizle izleyebileceğiniz bir macera filmi.
Filmin başlarındaki belgesel tadındaki sahneler zaman zaman izleyiciyi bunaltsa da, sonlara doğru farklı bir boyut kazanan bu doğa hikayesi, Avrupa Sineması'nın başyapıtlarından biri olmuştur.
Dünya'nın en büyük sinema sitesi IMDb'nin En İyi 250 Film listesi olduğu gibi En Kötü 100 Film listesi de mevcut. En düşük puanlı bu 100 film arasında 3 tane yerli yapım var, sırasıyla 30, 61 ve 73 numarada yer almışlar.73 - Keloğlan Kara Prens'e Karşı [2006]
3,118 kişinin oy verdiği filmin ortalaması 10 üzerinden 1,9.
Klasikleri izlerken her zaman temkinli davranırım. Zira Hollywood yapımcılarının en sevdiği şeylerden birisi klasikleri sömürmektir. Bundan 50 yıl önce rekorlar kıran bir film, bugün bize çok sıkıcı gelebilir, zira klişelerle doludur. Ancak o 'klişe'ler, zamanında sinema tarihi için birer devrim niteliği taşımıştır aslında.
Daha önceden vadettiğimiz gibi, Türkçe uyarlamaları yayın hayatına son vermek zorunda kalan dünyanın iki büyük sinema dergisi Empire ve Total Film'den çevirilere devam ediyoruz. Bugünkü yazı ise Total Film'den bir çeviri:
"7 Respected Directors Who Did Horror" (Korku Filmi Çekmiş 7 Büyük Yönetmen)
Yazı biraz uzun olduğundan bu çeviriyi 3 parça halinde yapmayı uygun buldum. Bugün 5, 6 ve 7 numaralı isimlerden bahsedeceğiz.
#7 - Kenneth Branagh
Namı:
Shakespeare, Shakespeare, heyecan, komedi dram, Shakespeare… Korku.
Bard'ın görüntü potansiyelini yükseltirken Dead Again'i çekeren daha korku dolu bir şeyler yapmak istediğini gösteren bir adam.
Daha sonra başka bir klasik yazarına takılarak doğru dürüst bir korku filmi yapmayı başardı.
Korku yapımı:
Frankenstein (1994)
Hikayeyi biliyorsunuz, bir bilim adamı (Branagh) annesini kaybetmenin acısıyla savaşırken ölü vücudunun parçalarından bir yaratık yaparak geri hayata döndürür.
Yaratık Robert De Niro'ydu. Bolca çığlık vardı.
Frankenstein Fragmanı:
Filmlerdeki İmzası:
Kendini "erik" rollerle oyuncu seçiminde bir kenara koyuşunu mu diyorsunuz? (İyi bir oyuncu, bu yüzden buna izin vardı, eleştiriler bu konuda ona karşı pek olumlu olmasa da).
Genellikle sadeliği tercih ederdi, yani, filmlerini öyle tasarlardı ve Frankenstein de farklı değildi.
Genel Görüşler:
Hmm... Pek de iyi değil.
"Kenneth Branagh gerçekten bir yaratık oluşturdu, ancak kendine özgü görünecek bir türden değil. Yapımcılıkta büyük bir hayal kırıklığı olsa da, film gene de Box Office'de az çok bir kar elde edebildi," dedi çoğunluk.
Ve bu konuda iki yönden de haklıydılar - film bir kar elde edebildi, ancak çok da büyük bir kar değildi.
"Ever wanted to be someone else?" (Hiç bir başkası olmayı istediniz mi?)
Enteresan karakterler ve enteresan hayatları. Tüm bu enteresanlığa eklenen enteresan bir olay ve gittikçe enteresanlaşan bir film.
Mümkün mertebe saçmalamamaya çalışsam da bu film için bir şey yazamıyorum maalesef. Farklı, eğlenceli ve şaşırtıcı bir film. Kritiğini yapmaktan ziyade sizi direk filme yönlendirmeyi tercih ettim. Sırf oyuncuların performansları için bile izlenebilir. Size yapabileceğim en büyük iyilikse fragmanını vermek olur bu saatten sonra.
Filmin Fragmanı:
Nerde bir uçuk kaçık proje olsa, nerde bir deli-manyak film çekilse altından bu ikisi çıkıyor be kardeşim. Çatlak profesör Tim Burton'la kankası Johnny Depp. Şimdiye kadar hepsinde de fantastik ögeler bulunan 6 filmde çalışmışlar. Hangileri derseniz hadi hep beraber hatırlayalım.
1- Edward Scissorhands1990 yapımı filmin yönetmenlik koltuğunda Tim Burton oturuyor. Johnny ile ilk çalışmaları bu film aynı zamanda. En kısa zamanda izleyip kritiğini sizinle paylaşmak istiyorum. Burton daha o günlerden kankasına sıkıca sarılarak onu asla bırakmayacağı mesajını veriyor bizlere.
2- Ed WoodSinema tarihinin en kötü yönetmeni olarak bilinen Edward D. Wood Jr'ın hayatını konu alan film herhalde ana karakterin biyolojik anlamda en çok insana benzediği filmleri olmuş muhteşem ikilinin. 1994 yapımı.
3- Sleepy Hollow1999 yılında çekilen film bizimkiler iyice zıvanadan çıkmadan önceki son filmleri aynı zamanda.
4- Charlie and the Chocolate Factory2005 yılında ikiliyi tekrar biraraya getiren proje çatlamaya başladıklarının belirtisi aynı zamanda. Ayrılmaz ikili bu fantastik filmle iyi bir başarı yakalıyorlar.
5- Corpse BrideDamadımız Johnny ile nedimesi Tim elele tutuşmuş filmin gişe hasılatını bekliyorlar. Charlie'nin Çikolata Fabrikası'yla aynı yıl çekilen bu animasyon filminde Johnny Depp damadımızı seslendiriyor.
6- Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street2007 yılında evrimlerinin son aşamasına ulaşan ikili artık normal bir film çekemeyeceklerini anlıyorlar ve katil berber Sweeney Todd'u -tekrar- beyazperdeye taşıyorlar. Çevremdekilerin aksine benim çok keyif aldığım bir film. Johnny Depp yakında tekrar bir müzikalle şakımaya devam edecek. Haberini daha önce blogda yayınlamıştım. Tıklayın.
7- Alice In Wonderland (2010)...Ve nihayet! Daha sıyrık bir projeyle önümüzdeki yıl tekrar aramıza katılacak ikili şu anda meşhur çocuk masalı Alice Harikalar Diyarında'yı beyazperdeye taşımakla meşguller. Üzülerek söylemeliyim ki fragmanda gördüğüm kadarıyla Depp hiç iyi durumda değil. O böyleyse, Burton'un ne kadar uçtuğunu tahmin edemiyorum.
Tim Burton'la Johnny Depp'in beraber yaptığı tüm bu projelerden bahsettikten sonra bir ismi anmadan da olmaz. Bütün projelerinde olmasa da çoğunda ikiliye eşlik eden birisi daha var ki o da yeterince çatlak: Helena Bonham Carter. İkiliye daha önce Sweeney Todd, Charlie And The Chocolate Factory, Corpse Bride gibi projelerde eşlik etmişti. Alice In Wonderland'da da kendisini görme şansı bulacağız.
Filmin Fragmanı:
Hayallerinize hiç olmadığınız kadar yakınken... Onlara parmak uçlarınızla dokunabilmiş ve sahip olmanıza ramak kalmışken...
Aşk... İhanet.... Kıskançlık... Ve bencillik.
Köşelerinde 4 kişi bulunan 2 aşk üçgeni.
Ve parmaklarınızla dokunarak sıcak yüzünü hissettiğiniz hayalleriniz bu duyguların farklı bedenlerde depreşmesiyle ellerinizden kayıp giderken...
Ne yapardınız?
David Aames(Tom Cruise), varlıklı ve bekar bir erkektir. Babasından miras kalan şirket, 7 kişilik bir kurul tarafından işletilirken, o da şirketin şımarık ve umursamaz patronu rolünde gününü gün etmektedir. Bir gün, evinde verdiği bir partide, en yakın dostu Brian'ın(Jason Lee) yeni arkadaşı Sofia'yla(Penelope Cruz) tanışır. Sofia'dan oldukça etkilenen David'in gözü başkasını görmez. Oysa O'nun peşinde de eski flörtü Julie(Cameron Diaz) vardır.
David'le Sofia birbirine yakınlaşırken, David'in aşığı Julie içten içe yaralanmakta ve kıskançlığı gitgide artmaktadır. David'in yakın arkadaşı Brian'sa yeni kız arkadaşı Sofia'yı David'in elinden almasıyla yaralanmıştır. Brian'la Julie arasında geçen bir konuşma Julie için bardağı taşıran son damla olmuştur.
Bir sabah Sofia'nın evinden çıkan David, kapıda kendisini bekleyen Julie'yi görür. Julie onu arabasına davet eder, David istemeden de olsa biner. O arabaya bindikten sonra, David'in hayatı eski haline asla dönmeyecek bir biçimde değişecektir.
O arabaya bindikten sonra değişen yeni hayatında David sadece Sofia'ya olan aşkıyla değil, aynı zamanda şirketin başında bulunan ve şirketi elinden almak isteyen -7 cüceler ismini taktığı- 7 kişilik kurul ve iç dünyasındaki problemleri çözmesi için görüşmek zorunda kaldığı psikolog Dr. McCabe'le(Kurt Russell) olan terapileriyle mücadele etmek zorundadır.
O arabada yaşananlarla kırılma noktasına gelen film, bu noktadan sonra yarı hayal-yarı gerçek bir biçimde ilerlemeye başlar.
Hayallerin sarhoşluğuyla gerçeklerin sarsıcılığı, rüyaların mayhoşluğuyla uyanıklığın sancıları arasında zikzaklar çizerken size adım attığınız dünyanın ne tarafta olduğundan emin olamamanın verdiği gerilimi yaşatan film, her şeyi açıklığa kavuşturmadan önce mümkün olduğunca karmaşık hale getirmeyi tercih eden bir yol izler.
Kısa kısa notlar:
Batman 3 filmi hakkında, özellikle kadrodaki en önemli isimlerden Heath Ledger'in beklenmeyen ölümü sonrası bir çok görüş belirtiliyor. Bunlardan en çok ilgimi çekmeyi başaran bir köşe yazısını sizin için çevirdim. "Batman 3, Zaman ile Başlıyor ve Zaman ile Bitiyor" başlıklı yazıyla sizi başbaşa bırakıyorum.