Film hakkında yazmaya başlamadan önce, son yıllardaki Cem Yılmaz hakkında biraz yazmak daha yerinde olacaktır kanımca.
Hababam Sınıfı serisinden sonra yerli sinemanın bana en iyi komedisini G.O.R.A.'yı çektikten sonra, sinemamıza "Arif" karakterini soktu Cem Yılmaz. Arif karakteri onun en büyük kozuydu şüphesiz, o mükemmel tespit yeteneğiyle, bizim insanımızın karakterinin her yanından katarak oluşturmuş, bize bizi Arif'le anlatarak bizi bize güler hale getirmişti Cem Yılmaz. "Arif" biz Türk milletine dair bir çok 'eğlenceli','kurnaz' ve 'özgül' yönü toplamıştı üzerinde. G.O.R.A.'da Arif'i bize güzelce tanıtan Yılmaz'ın, A.R.O.G. projesi baştan beri kaçınılmazdı zaten. Ancak kendisi iki komedi filmi üstüste çekmek istemedi belki de, Araya Hokkabaz'ı koydu. Hokkabaz çok iyi filmdi, ancak Herşey Çok Güzel Olacak'tan sonra bekleneni vermedi maalesef Cem Yılmaz hayranlarına. Ben çok beğendim, aslında İskender'de de Arif'i buldum biraz. Hokkabaz rüzgarı esmeye devam ederken, A.R.O.G.'un reklamları yapılmaya başlanmıştı bile. Cem Yılmaz bu sefer projenin sadece set içinde değil, set dışında da üzerinde çok durdu, hepimizin iştahını bir güzel kabarttı, bununla yetinmedi; kronolojik olarak G.O.R.A.'dan sonra, Hokkabaz'dan önce çektiği Stand-Up gösterilerini, A.R.O.G.'un reklamları başladıktan sonra, "TTNet'in katkılarıyla" piyasaya sürdü. Bütün bunları öyle akıllıca yaptı ki, hepimiz A.R.O.G. bekler olduk dört gözle, tabiri caizse "kıvama geldik".
Cem Yılmaz hiç bir şey kaybetmiyordu ne imajından, ne espri kabiliyetinden, aksine daha da çok yer ediyordu beynimizde onun stili, anlayacağınız epey bi kredi topladı A.R.O.G. çıkmadan önce.
Son hamleyi -ki bu ticari olarak en akıllıcasıydı- filmin gösterim tarihini seçmekle yaptı Cem Yılmaz. Film tam bayram haftası girdi vizyona, ilk hafta 2 milyon civarı seyirciyle rekor kırdı, Recep İvedik'in toplamda 4.7 milyon gişe hasılatını bulduğu -acınacak- sinema sektörümüzde, hatrı sayılır bir başarıydı, bayram haftasının sonunda, Pazar günü izleme fırsatı buldum ben de filmi.
Şimdi bir parantez de kara bahtımdan açmak isterim müsadenizle.
Şimdiye kadar büyük beklentilerle gittiğim çok film oldu, ancak içlerinde beklentilerimi karşılayan tek film, "The Dark Knight (Kara Şövalye)" idi. Onun haricinde aylar boyu fragmanlarını izlediğim, afişlerini duvar kağıdı yaptığım filmler hep hayal kırıklığına uğrattı beni. Yanlış bir şey olduğunu geç de olsa farkettim filmden çok şey beklemenin, zira beklentiler arttıkça hayal kırıklığına uğrama riski de artıyor insanın. Beklenti minimum düzeyde tutulursa, film mükemmele yaklaştıkça "beklenmedik beğeni"lerimiz de çoğalıyor gitgide.
Şüphesiz Cem Yılmaz'ın onca uğraşından sonra, çevreme nazaran biraz daha büyük beklentilerle gittim filme, hatta giderken "ikinci kez ne zaman, kiminle giderim"in hesabını yapıyordum...
Yeterince masalvari yazdım sanırsam, ancak burda masala son verip, filmden bahsetmek istiyorum izninizle.
Cem Yılmaz, filme özenmiş, hem de çok özenmiş. Efektler, mekanlar ve kostümler kusursuz, oyuncu seçimi mükemmele yakın. Arif karakterini daha iyi benimsemiş, artık Cem Yılmaz'ı ayırt etmek için kulağını kontrol eder olmuşuz küpe var mı diye.
Ancak o "CMYLMZ" adlı stand-up gösterisinden sonra, tabiri caizse 'yarıla yarıla' gülmek istiyormuşuz besbelli, filmin esprilerine ısınamadım bir türlü. Bazı espriler çok zorlamaydı, ve yapmacık, anlam veremedim bir türlü nasıl göz yumdu bunların yer almasına.
Filmin ilk yarısı bitti, arkadaşa döndüm ve "bu ne olum?" tarzı bir soru sordum, ikimiz de hayal kırıklığına uğramıştık, ikinci yarısı başladı, iyi de başladı espriler de güzeldi, sonra zaten fazla gelişmedi senaryo, bi futbol maçı sahnesi ve filmi beklediğimiz şekilde bitirdi Cem Yılmaz.
Filmden çıktıktan sonra 24 saat geçmedi hayal kırıklığım, ama müddet dolduktan sonra yavaş yavaş olumlu yaklaşmaya başladım filme.
Her şeyden önce Cem Yılmaz, yalnızca bir komedyen değil.
Yalnızca bir aktör de değil, ya da senarist, veya yönetmen.
Cem Yılmaz, hepsini birden yapan bir "marka" artık. Yani CMYLMZ'de gördüğümüz Cem Yılmaz'ı beyaz perdede bizi aynı şiddette güldürürken görmek ne kadar mantıklı olabilir ki? O zaman filmin sinematografik ne yanı kalır? Stand-up gösterisinde gülmekten nefes almaya zaman bulamazken, filmde üç-beş kahkaha, geri kalanının ufak tebessümler olması filmin komedi kalitesini düşürür mü? Tabii ki hayır, beyaz perdeyle sahneyi ayırt edemezsek eğer bize öyle gelir bu durum. TV dizilerindeki komik karakterlerin 'uzun metrajlı skeç' halinde filmlerinin çekildiği, çılgın dersanelerde Öss'ye hazırlanıldığı bu ülkede, Cem Yılmaz şüphesiz ki kredisi en yüksek tutulacak isim olmalıdır. Çünkü işini kitle kaygısı gütmeksizin yapan tek isimdir kendisi. Dolayısıyla çalışmaları bekleneni veremese bile, her zaman "çıtanın çok üstünde"dir.
Yani film büyük bir hayal kırıklığı değildir aslında, yanlış beklentilerin doğurduğu yanlış kanılar bize öyle hissettirir.
İzlemeyen varsa, en büyük tavsiyem, büyük beklentiler beklememesidir filmden, sadece A.R.O.G.'dan değil, izlemeye niyetlendiği tüm filmlerden minimum düzeyde beklentisi olsun, o zaman maksimum düzeyde keyif alacağına eminim.
Filme dair ufak bir kaç not daha ekleyecek olursak,
-Cem Yılmaz "küfürle güldürme" konusunu çok ciddiye almış, küfürleri ciddi biçimde azaltmış, bir kaç yerde var, onun haricinde pek duymuyoruz
-Nil Karaibrahimgil çok yapmacık ve itici oynamış, çok yanlış bir seçim olmuş bu rol için
-Futbol sahnesi fazla uzatılmış, ama Carlos, Rıdvan ve yengeç dansı muhabbeti çok iyi olmuş
-Filmde anlık esprilerden çok, durum esprileri ağırlık kazanmış, şöyle ki;
G.O.R.A.'yı izledikten sonra herkes esprilerini yapar olmuştu, herkesin ağzına sakız olmuştu, o yüzden çok komik bulunmuştu, ancak Cem Yılmaz daha profesyonel bir şekilde oluşturduğu senaryoda, esprileri daha çok durumlar arasına gizlemiş, hatta bazen çoğunluğun anlayamadığı espriler bile oldu filmde, bu da filmin komik bulunmamasına sebebiyet verdi, oysa Cem Yılmaz'ın tek yapmak istediği, esprilere daha genel bir formda, daha akıllıca ve derin manalar yüklemekti bence.
Onun haricinde film izlenmeye değer, yakında tekrar gitmeyi de düşünüyorum.
Ancak bir sinema eserinden Stand-up komikliği beklersek, yanılırız, hem ümitlerimize, hem Cem Yılmaz'ın emeklerine yazık olur.
Biz Recep İvedik'ler, Çılgın Dersane'ler, Destere'ler, Keloğlan Kara Prense Karşı'lar, Neşeli Gençlik'ler... görmüş nesiliz, Cem Yılmaz'ın kıymetini bilmezsek, daha beterine müstehakkız.
3 Yorum - Yorum Yaz:
ulan bi de fenerli olmasa şu herif
Filmi daha izleyemedim malesef ama GORA ile aynı seviyede kaldıysa o kadar paraya yazık derim.
Açıkcası bir senedir dönen fragmanlar ve sürekli ertelenen gösterim tarihi filme dair bi güvensizlik varmış hissi uyandırmadı değil bende.
Güzel bir krtik olmuş, başarılı buldum.
Yorum Gönder