Perşembe, Şubat 25

Kırmızı Halı 2010: Up In The Air [2009]

Dünya düzeninin değişmesi, insan hayatının daha "pratik" ve "hızlı" yaşanılabilir bir hale getirilmesi, iletişimin kolaylaşması gibi günümüz dünyasına ait konular, takdir edersiniz ki sinema üzerine de birtakım etkilerde bulundu. Günlük hayatımızın geçirdiği bu dönüşüm şüphesiz en çok eleştiriyi kitleleri en kolay etkileme yöntemi olarak niteleyebileceğimiz sinemadan almakta son yıllarda. Konuya paralel örnekleyecek olursak çok değil, 10-11 yıl öncesini düşünerek Dövüş Kulübü'nü bu akımın öncüsü saymak çok da yanlış olmayacaktır herhalde.

Bu tür filmlerde yapılan bu eleştiriyi insan hayatıyla ve bu hayatın dramatikliği, güzelliği, mutluluğu, acısı... ile bir potada ne kadar eritebilirse yönetmen, o kadar etkileyici oluyor bu eleştiri.

Up In The Air, hayatı uçaklarda geçen, işi gereği sürekli seyahat halinde olan yalnız ve "pratik" bir adamın, Ryan Bingham'ın (George Clooney) hikayesini anlatıyor bize. Büyük şirketlerin toplu işten çıkarma yapacaklarında çalışanlarına bu haberi vermek ve onlara işsizliğe adım atarken çözüm önerileri sunmak üzere kiraladığı bir firmanın en iyi elemanıdır Bingham. Yani Bingham'ın işi, başka insanların işlerine son vermektir.

"To know me is to fly with me" diye tanımlar hayatını Bingham. Hayatı havalimanlarında, uçaklarda ve otellerde geçen bu adam, bir otelde kendisi gibi çok seyahat eden bir kadınla, Alex'le (Vera Farmiga) tanışır ve aralarında bir ilişki başlar. Diğer yandan şirketten bir toplantı için geri dönmesi istenir. Toplantı, şirkete bir çözüm önerisiyle gelen genç ve çalışkan Natalie Keener'ın (Anna Kendrick) fikrinin beğenilmesi üzerine düzenlenmiştir ve Natalie'nin fikri, Ryan Bingham'a ters düşmektedir. Bingham ile orta yolu bulmayı isteyen patronu, Natalie'yi eğitmesi için bir süre Natalie ile Bingham'ın iş gezisinde bulunmasını ister. Yeni öğrencisiyle yola koyulan Ryan'ın hayatına, hem Natalie, hem de Alex hareket getirecektir ve Ryan'ın kapısını beklemediği olaylar çalmaktadır.

Sıradışı bir konuyu sıradan bir işleyişi var filmin. Bundan bir olumsuzluk olarak bahsetmiyorum, zira birbirinin açığını örten iki ayrıntı niteliği taşıyor bunlar. İnsanları parasız bırakmakla para kazanan ve bazı toplumsal değerlere ters düşünce yapısına sahip olan birisinin, toplumun içine girmeye çalıştığında yaşadığı çelişkiyi ve ironiyi ustaca anlatıyor film. Karakter üzerinden topluma büyüteç tutarken izleyiciyi de yaşantısındaki kıstaslar üzerine bir kez daha düşündürüyor.
Başlığımıza paralel filmin 2 daldaki Oscar şansı üzerinde duralım biraz da. Bu kısım filme dair ipuçları içerdiğinden filmi izlemeyen okurlarımızın okumamasını tavsiye olunur. Up In The Air yukarıda da belirttiğimiz gibi iyi ve güçlü bir hikayeye sahip. Ancak bu hikayedeki dram yeterince filmin üzerine sinmiyor. Karakterimiz çıkmazlardan çabuk kurtulup hikayesini başladığı yerde bitiriyor ve film bu noktada şansını işleri yokuşa sürmekten yana kullanmıyor. Bu yüzden filmin Oscar yarışında ipi göğüsleyebileceğini sanmıyorum. En iyi uyarlama senaryo dalında ise karşısında Precious duruyor. Henüz o filmi izleyemediysem de beklentilerim yüksek ve daha izlemeden içimden bir ses onun en güçlü aday olduğunu söylüyor. (An Education? Aman aman!)

Sonuca bağlayacak olursak Up In The Air, küçük şakaları ve büyük ironileriyle sizi yeterince şaşırtabilen ve akışına kaptırdıkça üzerine daha da çok düşündüren bir dokuya sahip. İlginç konusu ve üst düzey oyunculuk performanslarıyla bu doku daha çekici bir hal alıyor ve film tüm bu ayrıntılarla bütünleşik olarak kaliteli bir film niteliği kazanıyor. Filmin açılış müziği olan "Sharon Jones and The Dap Kings - This Land Is Your Land" de dinlemeniz gereken bir parça. Oscar adayları arasında bu şarkıyı da görmek isterdim açıkçası...

Film için Sinema Vesaire notu: B+

Salı, Şubat 23

Kırmızı Halı 2010: Up [2009]

Oscar ödülleri tarihinde bu seneye kadar bir animasyon filmi yalnızca bir kez en iyi film dalında aday gösterilmişti: Beauty and the Beast. Filmin bu kategoride yarıştığı 1991 yılında en iyi film oscarını, Kuzuların Sessizliği almıştı.

Bu yıl, 82 yıllık oscar tarihinde 2. kez bir animasyon filmi bu kategoride aday gösteriliyor: Up. Bahsi açılmışken filmin 62. Cannes Film Festivali'nde açılış filmi seçildiğini ve festivalin bir animasyon filmiyle açılışının Cannes tarihinde bir ilk olduğunu söylemekte de fayda var. Vizyona girdikten sonra ortalığı tabiri caizse kasıp kavuran ve büyük beğeni toplayan bu film için, sözün başında, gördüğü ilgiyi sonuna kadar hak ettiğini söylemek en doğrusu olacaktır herhalde.

Carl(Fredricksen), küçük yaşta tanıdığı ve ömrünün büyük kısmını beraber geçirdiği Ellie'nin dünyadan göçmesiyle yapayalnız ve ne yapacağını bilemez bir halde kalır. Onun düştüğü bu boşluğu, fazlasıyla hızlı değişen çevresi ve yeni dünya düzeni daha da çekilmez hale getirir. Diğer kahramanımız küçük Russell ise, heyecanlı ve maceracı bir izcidir ve koleksiyonunda bir rozet eksiktir: Yaşlı insanlara yardım etme rozeti.

Bu rozet için Carl'ın kapısını çalar ancak ihtiyar, bu çocuğun heyecanına katlanabilecek bir durumda değildir ve Russell'ı başından -elinden geldiğince- def eder. Bir süre sonra, uzun süredir Carl'ın posta kutusunu reklam mektuplarıyla meşgul eden bir huzurevinin yetkilileri, ihtiyarın razı olması üzerine bir sabah Carl'ı almaya evine giderler. Ancak Carl için hayat ve yaşanacak maceralar henüz bitmemiştir ve tutulacak sözler vardır. Russell için de.

İhtiyar adamla bu küçük çocuk, farkında olmadan kendilerini çok büyük bir maceranın içinde bulurlar ve baş döndürücü bir hızla başlayan film, benzer hızla devam eden bu macerayı anlatır bizlere.

Sınıfındaki diğer filmlere baktığınızda, bir animasyon filminden çok daha fazlasını bulabileceğiniz bir film Up. Küçücük oluşumlara, büyük duygu bulutları yüklüyor ve dinmek bilmeyen fırtınasıyla sizi sürekli olarak farklı ruh halleri arasında gezdirmekten bir an bile vazgeçmiyor. Kurguya yaptığı hızlı ancak etkili girişi sizi filme baştan ısındırıyor ve ardı arkası gelmeyen acı-tatlı sürprizleriyle kendisinden asla soğutmuyor. Film, olay örgüsündeki kendine has küçük ayrıntılarıyla oluşturduğu bütünden beslenmesini çok iyi biliyor.

Son olarak şahsım adına konuşacak olursam, benim Buz Devri'nden beri izlediğim en iyi animasyon filmdi ve bana çoğu filmde görme şansı bulamadığım zaman zaman duygu yüklü, zaman zaman eğlenceli dakikalarıyla unutulmayacak bir seyir keyfi yaşattı.

Filmin Oscar şansına gelince ne kadar etkileyici olursa olsun, animasyon olmasından dolayı bir adım geriye düşüyor Up. Zaten yılın en iyi animasyon filmi gibi bir kategori varken ve bu kategoride Up'ın karşısında güçlü bir rakip durmadığından dolayı Akademi Up için sakladığı oyları o kategoride kullanacaktır. Ancak açık sözlü olmak gerekirse, Up'a yılın en iyi filmi oscarı verilse dahi fazla hor görüleceğini sanmıyorum.

Film için Sinema Vesaire notu: A-

Pazar, Şubat 21

Kırmızı Halı 2010: An Education [2009]

Lise çağındaki ergen gençlerin hayatını konu alan filmler her zaman üzerine doğru bir şekilde düşerek başarılı olabileceği birtakım konuların mirasçısıdır. Ebeveyn-çocuk çatışmaları, gençlik hayalleri, acemi sevdalar gibi bu konular, filme çeşitli duyguları barındırarak seyirciyi etkilemesi için sağlam bir altyapı hazırlarlar.

Bu seneki Oscar adayları listesinde en iyi film, en iyi kadın oyuncu ve en iyi uyarlama senaryo olmak üzere 3 dala ismini yazdırmayı başaran An Education da, bu türden bir film.

Filmde, prestijli bir lisede öğrenim hayatını sürdüren ve Oxford'a girme hakkını elde etmeye çabalayan Jenny'nin (Carey Mulligan) başından geçen bir aşk macerası anlatılıyor.

Latince hariç tüm derslerinde sınıfındaki en başarılı öğrenci olan Jenny, bir gün yağmurlu bir havada, kendisinden yaşça biraz daha büyük olan David(Peter Sarsgaard) tarafından arabayla evine bırakılır. Daha sonra David'le yolları bir kaç kez daha kesişir ve Jenny'nin anne-babasının da gözüne girmeyi başaran bu adam, Jenny'yi hayal bile edemeceği kadar güzel ve eğlenceli bir hayatın içine çeker. Jenny, bu rüyanın etkisiyle kısa süre önce kurduğu ve uğrunda çaba sarfettiği hayallerini tekrar sorgular ve hayatını yaşamak için çizdiği yolun doğrultularını değiştirmeye başlar. Ancak David'in, kendi hayatı hakkında örtbas ettiği bazı gerçekler vardır ve bunlar Jenny'yi kısa zamanda tekrar zor kararlar almaya itecektir.

Dünya çapında büyük ilgi gören ve beğeni toplayan An Education, benim adıma bir hayal kırıklığı oldu maalesef. Müzikleriyle, yakın çağın İngilteresi'ne ait atmosferiyle, hatta İngiliz aksanıyla ve gençlik yaşantısına ait birtakım değerleri yargılayışıyla konuya iyi bir giriş yapan film, ilk yarısında filmin geri kalanı için de önemli bir altyapı hazırlamayı başarıyor aslında. Ancak bir noktadan sonra bu altyapıyı yeterince kullanmasını bilemiyor ve sığ bir olay örgüsünde tahmin edilebilir bir hal alıyor.

Film boyunca yeterli bir biçimde yansıtılan aile için küçük çatışmalar ve genç kız hayalleri, çok kolay yön değiştiriyor ve bu değişimlerdeki ucuzluk, filmin etkileyicilikten çıkmasına sebep oluyor. Zaman zaman orta halli bir aile kızı-kıza düşkün, zengin ve ferah bir hayatın erkeği tiplemesiyle eski Yeşilçam filmlerini andırması, ortaya koyduğu sahnelerin bu kültüre tanıdık olanları etkilemesine yetmiyor filmin.

Öte yandan Carey Mulligan'a hem tip, hem giyim kuşam itibariyle yeni nesil bir Audrey Hepburn havası vermek biz Audrey hayranları için filmi daha itici bir hale getirmekten öteye gidemiyor. Oyuncuların performansları ve giyimler ile sahne dekorları filmin ihtiyacı olan havayı vermeye yeterli olsa dahi bu ayrıntı gözden kaçmıyor. Performanslardan bahsetmişken okul müdiresi rolündeki Emma Thompson'un performansı kısa olmasına rağmen belki de filme dair en etkileyici olan şeydi. Bana kalırsa müdire karakterine ya da Thompson'a filmde daha çok yer verilebilirdi.

Sonuç itibariyle iyi başlayan, ama olayların sonunu kötü getiren bir film. Bence hem Dünya'da, hem ülkemizde abartıldı ve çevremde gördüğüm kadarıyla Up In The Air'e gösterilmesi gereken ilginin bu filme gösteriliyor olması beni gerçekten üzdü.

Film için Sinema Vesaire notu: C+

2010 Oscar Ödüllerine Doğru: Kırmızı Halı 2010

Oscar ödüllerine yaklaşırken Sinema Vesaire Blog olarak yeni bir yazı dizisi başlatıyoruz: Kırmızı Halı 2010.

Bu yazı dizisinde hem Oscar adayı filmler hem de Oscar adayı olan aktör ve aktristlerin sergilediği performanslar üzerine konuşacağız. Ayrıca Oscarlara dair güncel haberleri de bu başlık altında paylaşacağız.

Takipte kalın...

2010 Oscar adaylıkları şu şekilde idi:

En İyi film

  • The Hurt Locker/Ölümcül Tuzak
  • Avatar
  • An Education
  • District 9/ Yasak Bölge 9
  • The Blind Side
  • Inglourious Basterds/ Soysuzlar Çetesi
  • A Serious Man
  • Up/ Yukarı Bak
  • Up in the Air/ Aklı Havada
  • Precious: Based on the Novel Push by Sapphire
En İyi Yönetmen
  • James Cameron (Avatar)
  • Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
  • Quentin Tarantino (Inglourious Basterds)
  • Lee Daniels (Preciosus)
  • Jason Bateman (Up in the Air)
En İyi Erkek Oyuncu
  • Jeff Bridges (Crazy Heart)
  • George Clooney (Up in the Air)
  • Colin Firth (A Single Man)
  • Morgan Freeman (Invictus)
  • Jeremy Renner (The Hurt Locker)
En İyi Kadın Oyuncu
  • Sandra Bullock (The Blind Side)
  • Helen Mirren (The Last Station)
  • Carey Mulligan (An Education)
  • Gabourey Sidibe (Precious)
  • Meryl Streep (Julia & Julia)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
  • Matt Damon (Invitus)
  • Woody Harrelson (The Messenger)
  • Christopher Plummer (The Last Station)
  • Stanley Tucci (The Lovely Bones)
  • Christoph Waltz (Inglourious Basterds)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
  • Penelope Cruz (Nine)
  • Vera Farmiga (Up in the Air)
  • Maggie Gyllenhaal (Crazy Heart)
  • Anna Kendrick (Up in the Air)
  • Mo'Nique (Precious)
En İyi Animasyon
  • Coraline (Henry Selick)
  • Fantastic Mr. Fox (Wes Anderson)
  • The Princess and the Fog (John Musker and Ron Clements)
  • The Secret of Kelles (Tomm Moore)
  • Up (Pete Docter)
En İyi Orijinal Senaryo
  • The Hurt Locker (Mark Boal)
  • Inglourious Basterds (Quentin Tarantino)
  • The Messenger (Alessandro Camon ve Oren Moverman)
  • A Serious Man (Joel Coen ve Ethan Coen)
  • Up (Bob Petersan, Pete Docter)
En İyi Uyarlama Senaryo
  • District 9 (Neil Blomkamp and Teri Tatchell)
  • An Education (Nick Hornby)
  • In the Loop (Jesse Armstrong, Simon Blackwell)
  • Precious (Geoffrey Flechter)
  • Up in the Air (Jason Reitman, Sheldon Turner)
En İyi Yabancı Film
  • Ajami (İsrail)
  • El Secreto de sus Ojos (Arjantin)
  • The Milk of Sorrow (Peru)
  • Un Prophete (Fransa)
  • The White Ribbon (Almanya)
En İyi Görüntü Yönetmeni
  • Avatar
  • Harry Potter and the Half-Blood Prince
  • The Hurt Locker
  • Inglourious Basterds
  • The White Ribbon
En İyi Sanat Yönetmeni
  • Avatar
  • The Imaginarium Of Doctor Parnasus
  • Nine
  • Sherlock Holmes
  • The Young Victoria
En İyi Kostüm
  • Bright Star
  • Coco Before Chanel
  • The Imaginarium Of Doctor Parnasus
  • Nine
  • The Young Victoria
En İyi Belgesel (Uzun)
  • Burma VJ (Anders Østergaard)
  • The Cove (Louie Psihoyos)
  • Food Inc. (Robert Kenner and Elise Pearlstein)
  • The Most Dangerous Man in America: Danniel Ellsberg and the Pentagon Papers (Judith Ehrlich and Rick Goldsmith)
  • Which Way Home (Rebecca Cammisa)
En İyi Belgesel (Kısa)
  • China's Unnatural Disaster: The Tears of Sichuan Province (Jon Alpert ve Matthew O'Neill)
  • The Last Campaign of Governor Booth Gardner (Daniel Junge ve Henry Ansbacher)
  • The Last Truck: Closing of a GM Plant (Steven Bognar ve Julia Reichert)
  • Music by Prudence (Roger Ross Williams ve Elinor Burkett)
  • Rabbit à la Berlin (Bartek Konopka ve Anna Wydra)
En İyi Kurgu
  • Avatar
  • District 9
  • The Hurt Locker
  • Inglourious Basterds
  • Precious: Based on the Novel 'Push' by Sapphire
En İyi Makyaj
  • Il Divo
  • Star Trek
  • The Young Victoria
En İyi Müzik
  • Avatar
  • Fantastic Mr. Fox
  • The Hurt Locker
  • Sherlock Holmes
  • Up
En İyi Şarkı
  • Almost There - Randy Newman (The Princess and the Frog)
  • Down in New Orleans - Randy Newman (The Princess and the Frog)
  • Loin de Paname - Reinhardt Wagner, Frank Thomas (Paris 36)
  • Take It All - Maury Yeston (Nine)
  • The Weary Kind - Ryan Bingham ve Bone Burnett (Crazy Heart)
En İyi Ses
  • Avatar
  • The Hurt Locker
  • Inglourious Basterds
  • Star Trek
  • Up
En İyi Görsel Efekt
  • Avatar
  • District 9
  • Star Trek
En İyi Kısa Animasyon
  • French Roast (Fabrice O. Joubert)
  • Granny O'Grimm's Sleeping Beauty (Nicky Phelan ve Darragh O'Connell)
  • The Lady and the Reaper (Javier Recio Gracia)
  • Logorama (Nicolas Schmerkin)
  • A Matter of Loaf and Death (Nick Park)

Perşembe, Şubat 11

Heroes Sezon 4 (Volume 5) Üzerine

"Save the cheerleader, save the world."(Amigo kızı kurtarırsan, Dünya'yı kurtarırsın.)

Heroes'un yazılı ve görsel medyada adını daha fazla duyurmak maksadıyla yaptığı reklamların esas cümlesi buydu dizinin ilk sezonunun gösterildiği sıralarda, yani 2006'da. Elbette o zamandan bu zamana köprünün altından çok sular geçti, ancak dizinin konsepti ile bu tanıtım cümlesi arasındaki ilişki asla değişmedi. Heroes, basit önermeler ve sabit fikirler üzerine olan eğilimini asla kaybetmedi ve bu dizide bir tutarlılık sağladı. İşte Heroes'u senaryo bazında zaman zaman karşılaşılan kalite düşüşlerine, Prison Break ve Lost gibi dizilerin yanında sönük kalışına ve bunların yanında yüksek bütçe gereksinimi ile yapımcıları tereddüte sokuşuna rağmen ayakta tutan ve belli bir kitlenin diziye olan ilgisini kaybetmemesini sağlayan esas faktör bu tutarlılıktır bana göre.

Bu tutarlılık, temelde hemen hemen her Amerikan dizisinde yer alan "sezon bazlı konu" kavramının bir bakıma abartılmış şekli aslında. Hatırlayalım: Lost'un ilk sezonu adaya geliş üzerineydi, ikinci sezonu adayı tanıyış, üçüncü sezonu "Diğerleri" ile olan mücadele... Prison Break'in ilk sezonu Hapishane'den kaçış, ikinci sezonu hem kovalanmaca, hem de para için olan mücadele, üçüncü sezonu Şirket... Gibi.

Aynı şekilde Heroes'un bu sezonki konusu Sullivan Kardeşler Karnavalı ve esas kötü adamı da Samuel Sullivan'dı. Sezonun başlarında itici gelen bu atmosferi senaristler dizinin atmosferiyle aynı potada gerçekten ustaca erittiler ve Samuel'den, Sylar'ın amaçlarından bile daha kötülerini amaç edinmiş bir kötü adam profili meydana çıkardılar. Bence 4. Sezon bu yönüyle önceki sezonlardan üstündür ve izleyici Sylar'dan bıkmadan evvel dikkati başka yöne çekilmiştir.

Ancak burda bir de Sylar'ın geçirdiği değişim konu dahiline giriyor ki dizinin az da olsa tutarsız olduğu noktalardan birisi budur bana göre. Her ne kadar dizideki her olayın görünür bir sebebi olsa dahi bu sebeplerin mantığa uygunluğunun yer yer tartışıldığı bir dizi Heroes. Bunun başlıca sebebi dizinin zaman kurgusuyla fazla oynaması ve bu bazen mazur görülebilir ancak Sylar'ın başından geçenler biraz daha bağımsız bir konu ve onun geçirdiği bu değişimler karakteri senaristlerin elinde bir oyuncak haline getirdi. Bir önceki sezondaki iyi adam profiline yaklaşımı ve olay kurgusunun mantığı gayet yerindeydi ancak bu sezon her şey çok basit ve ani oldu, bu da bence fazla göze battı.

Aynı şekilde ilk sezondan beridir meydana gelen ufak tefek "süper güç" mantıksızlıkları bu sezon da devam etti ancak her şeye rağmen Heroes Sullivan Kardeşler Karnavalı ve Samuel Sullivan üzerine götürdüğü 19 bölümde işi kıvırmasını iyi bildi ve gelecek sezon/volume için hatta dizinin finali için güzel temeller attı. Umarız geçtiğimiz yılların süper üçlüsünden(Lost, Prison Break, Heroes) kalan tek dizi gelecek sezonda bizi hayal kırıklığına uğratmaz.

Salı, Şubat 9

Benzetim: Andy Garcia & Mark Strong

Pazartesi, Şubat 8

Alternatif Film Afişleri #2: There Will Be Blood

Pazartesi, Şubat 1

Sherlock Holmes

Sherlock Holmes: Fazla sanatsal ya da epik olmayabilir ama yeterince heyecanlı, eğlenceli ve ilginç.

Conan Doyle'un meşhur detektif serisinin baş kahramanı Sherlock Holmes'un beyazperdedeki maceraları da epey iddialı gözüküyor. Ya da en azından serinin ilk filmi öyle. 1800'lerin sonunda, İngiltere'de geçen filmde, zeki ve eğlenceli detektif Sherlock Holmes rolünde Robert Downey Jr. var. Onun asistanı doktor John Watson'u Jude Law, Sherlock'un gönlünü kaptırdığı kurnaz güzel Irene Adler'i ise Rachel McAdams canlandırıyor.

Londra'nın ünlü detektifi Sherlock Holmes, asistanı Dr. Watson ile birlikte çözülmedik dava bırakmamış ve hem halk arasında, hem de polis teşkilatında bir efsane haline gelmiştir. Öyle ki, zora sıkıştığında polisin yegâne çözüm kapısı olmuştur. O günlerde Londra'da yaptığı büyüler ve ayinlerle adını derinden derine herkesin aklına kazıyan Lord Blackwood, ayinlerinde kurban ettiği 5 kız ile 5 cinayet işlemiş bir suçlu olarak polis tarafından aranmaktadır. Bu konuda da Holmes'un yardımına başvurulur.

Holmes için basit ve sıradan olan bu olay, çok daha karışık bir hal almaya başlar ve Blackwood'un büyülerinin ardı arkası kesilmez. Artık halk ondan korkmaya başlamıştır ve polis bile onun peşine düşerken adımlarını ileri atamaz olmuştur. Son derece realistik bir düşünce yapısına sahip olan ve büyüye kesinlikle inanmayan Holmes, yardımcısı Watson ile hem Blackwood'un peşine düşer, hem de büyülerin arkasındaki hinlikleri aramaya devam eder. Tarafından terkedildiği sevgilisi Irene Adler de meçhul bir niyetle Holmes'un hayatında tekrar belirir ve Holmes için işleri daha da zorlaştırmaya başlar. Ama Holmes, bu davayı bir takıntı haline getirmiştir ve çözene kadar ne pahasına olursa olsun uğraş verecektir.

Mizah geni taşıyan aksiyon ve macera filmleri ile ünlü Guy Ritchie, her filmi gibi Sherlock Holmes'da da bizi oldukça heyecanlı ve vurdulu-kırdılı sahnelerle selamlıyor. Yakın çağın İngilteresi'ndeki o hafif loş, kirli ama eksantrik atmosfer ise filme ayrı bir tat veriyor. Görüntü ve ses yönetimi kusursuz, hatta ses konusunda bazı sahnelerde sahnenin duygu fırtınasının yönüne paralel olarak basit ve yalın müzikler kullanılması yeni sayılabilecek bir tarz ve yakın zamanda daha çok filmde karşımıza çıkabilir. Ağzında piposu kafasını hafif yukarı çekerek duruma dışarıdan tekrar bir bakış atan Sherlock Holmes figürü için Robert Downey Jr. ise biçilmiş kaftan.

Son sözü söyleyecek olursak Sherlock Holmes, fazla sanatsal ya da epik olmayabilir ama yeterince heyecanlı, eğlenceli ve ilginç. Karşımızda duran film, büyük ihtimalle 2010'ların Karayip Korsanları olacak ve özellikle Robert Downey Jr.'ın isminden sıkça söz ettirecek.

Film için Sinema Vesaire notu: B+