Söz konusu bir annenin evladı için yapabileceği fedakarlıklarsa şüphesiz buna sınır koymanın imkanı yok. Dancer In The Dark, bir annenin çocuğunun gözündeki hastalığı iyileştirmek için yaptığı sonu gelmez fedakarlıkların müzikal hali. Lakin müzikal denince akla gelen çoğu filmin aksine bu film fazlasıyla acı, ümitsizlik ve dram taşıyor sırtında.
Selma Jezkova, insanın gözlerine yaş ilerledikçe daha çok zarar veren ve orta yaşlara gelindiğinde körlükle sonuçlanan genetik bir göz hastalığına sahiptir ve oğlu da aynı hastalığı taşımaktadır. Bu hastalığın tek tedavisi pahalı bir ameliyattır ancak bu ameliyat için hastanın 13 yaşını geçmemiş olması gerekmektedir. Selma için bu ameliyatın artık imkanı yoktur ancak onun tek istediği oğlunun gözlerini kurtarabilmektir.
Bu ümitlerle Çekoslovakya'dan Amerika'ya göç eder ve gece gündüz demeden ameliyat parasını biriktirebilmek için çalışır. Artık paranın tamamlanmasına çok az bir süre kalmıştır ve oğlu Gene de 13 yaşına yaklaşmaktadır. Ancak Selma'nın gözleri artık iyice göremez hale gelmiştir ve fabrikada dahi işleri ezberlediği kadarıyla yapmaya çalışmaktadır. Hem görme yetisi, hem de süresi nihayete ermek üzere olan Selma parayı tamamlamak için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıdır. Ancak herkesten sır gibi sakladığı para kısa bir süre sonra başına büyük dert açar ve Selma'nın hayatı beklediğinden daha erken kararmak üzeredir.
Filmin hikayesi oldukça etkileyici. Yönetmen Trier'in ve başroldeki Björk'ün bu hikayeyi beyaz perdeye aktarırken ortaya koydukları performans da öyle. Özellikle dram yönünden başarılı bir film Dancer In The Dark. Ancak çekimlerde yönetmenin kamerayı sabit tutmama tercihi tartışılır zira bu tür sahneler bazen amatörce gözükebiliyor. Aynı şekilde müzikal sahneleri filmin çok dışında duruyor, görüntü yönetimi anlamında o sahnelere ayrı bir ton ve hava verilmesi bir nevi filmden kopuk durmalarına sebep oluyor. Ancak filmin müziklerinin başarılı olması bu açığı örter nitelikte.
Selma'nın hikayesi ilerledikçe izleyiciye daha çok ümitsizlik ve karamsarlık aşılıyor. Olay örgüsünün işlenişindeki ustalık kendisini film sona yaklaşırken dramatiklikte zirve yapışı ile açığa çıkarıyor. Bir noktadan sonra müzikalin adı kalıyor ve Dancer In The Dark tam anlamıyla bir "ağıt" halini alıyor. Ve bu ağıt, Selma'nın ağıdı, gene kendi şarkılarıyla son buluyor.
Sonuç olarak Dancer In The Dark, ağır dram sevenleri tatmin edecek türden bir film. Bir müzikal olarak da başarılı denilebilir. Selma'nın hikayesinde hepimizin kendinden bir şeyler bulması mümkün.
Film için Sinema Vesaire notu: B+
2 Yorum - Yorum Yaz:
Boğucu bir melodramdı gerçekten de. Aklımda bir tek müzikleri kaldı. Trier'le de pek aram yoktur zaten. Breaking The Waves'i severim sadece.
Müzikleri de dediğim gibi ağıt havasındaydı belki de ondan akılda kalıcı olmuşlardır.
Yorum Gönder