Arşivden bir yazıyı Kırmızı Halı 2010 başlığı altında paylaşalım bugün. En iyi film Oscarına aday olacağını ummadığım için adaylar açıklanmadan kritiğini yazmıştım filmin. Ancak filmdeki karakter Amerika'da büyük bir isme ve önemli bir hikayeye sahip olduğu için aday olması çok da abes değildi. Yazıyı önceden okuyanlar için filmin Oscar şansına peşinen değinelim: Düşük. Zira konuyu fazlasıyla optimist bir üslupla ele alıyor ve duygular üzerine yeterince büyüteç tutmuyor. Hayattan bir parça olmasına rağmen hayattan bir parça gibi değil, film gibi durmaktan öteye gidemiyor.
Filmin Kritiği:
Hayat farklı karakterlerin farklı hikayelerinden oluşan bir bütün. Kimi hikayeler sıradan, kimileri ise sıradışı. Bazıları umut verici, bazılarıysa umutsuzluğa düşürücü. Bilmiyordum The Blind Side'ı izlerken gerçek bir hikayeden uyarlama olduğunu. İzlemeyi bitirdikten sonra öğrendim ki Amerikan Futbol Ligi'nin en iyi savunmacılarından Michael Oher'ın gerçekte duysak "film gibi" sözleriyle nitelendireceğimiz hikayesini anlatıyormuş The Blind Side. Afişte de söylediği gibi, O'nun "olağanüstü" hikayesini.
Michael, Amerikan banliyölerinde büyümüş zenci bir çocuktur. Henüz lise çağlarındadır ve ailesi tarafından terk edilmiştir. Gitti her okuldan atılan, okuma yetisi oldukça düşük ve notlarının çoğu tabana vurmuş çok zayıf bir öğrencidir. Ancak "topla oynanan her oyun"u başarıyla oynayabilmektedir. Onun bu yeteneğini gören bir spor öğretmeni, kendi futbol takımında oynatmak için ne pahasına olursa olsun okuluna kaydettirmek ister ve güç de olsa bunu başarır.
Ancak bir sorun vardır. Michael'in spor takımına girebilmesi için derslerinden de iyi notlar alabilmesi ve her ders için 2.5 ortalamayı geçebilmesi gereklidir. İşte bu sorunlarla nasıl mücadele edeceğini bilemeyen Michael'i zengin Tuohy ailesinden anne Leigh Anne (Sandra Bullock) sokakta başıboş bir halde bulur ve ona yatacak yer verir. Bu sıcak ortam bir süre sonra Michael'in yuvasına dönüşecek ve kariyerine giden yolda ona her türlü imkanı sağlayacaktır.
Filmin adının duyulduğu her yerde bahsedilen bir başka şey daha var ki o da Sandra Bullock'un Leigh Anne rolündeki performansı. Dinine bağlı ve yardımsever bir anne olan Leigh Anne, aynı zamanda zayıf yönlerini kendine saklamayı bilen ve dışarıya oldukça güçlü görünebilen bir kadındır. Bu karakteri başarıyla canlandıran Sandra Bullock ise görünen o ki kendinden daha çok söz ettirecek ve büyük ihtimalle önümüzdeki Oscarlarda güçlü bir aday olacak.
Bunun yanında filmde işlerin hep rast gitmesi zaman zaman olayların gerçeklikten uzağa düşmesine sebep olabiliyor. Belki de tamamını bilmediğimiz Michael'in hikayesinde de herşey böyle gidiyordu ve onu "olağanüstü" yapan şey de buydu. Hikayenin Amerika'nın kendine özgü bu sporunun popüler oyuncularından birine ait olması ise gişe ve reyting anlamında filmin en büyük avantajı kuşkusuz.
Sonuçta The Blind Side, ailenizle hoşça vakit geçirmek için izleyebileceğiniz türden, optimizm dolu o sıcak filmlerinden bir tanesi. Bu büyük başarı hikayesi, Oscarların öncesinde görülmeye değer filmlerden bir tanesi olarak sinema tarihindeki yerini alıyor.
Film için Sinema Vesaire notu: B
Dune: Prophecy – Üstümüz Başımız Yine Baharat!
2 saat önce
0 Yorum - Yorum Yaz:
Yorum Gönder